Aktörler Ve Senaryolar

AKTÖRLER ve SENARYOLAR

İnsan ve Hayat Muamması:

Hayat ve insan ilişkisi üzerine uzun zamandan beri farklı yorumlar yapılmıştır. Kimi felsefi açıdan, kimi dini açıdan, kimi de metafizik açıdan hayatı ve insanı irdelemişler ve kendilerince bir sonuç elde etmeye çalışmışlardır. İnsan ve hayat konusunda yapılan yorumlardan bazılarını görmekte fayda vardır:

İslam’ın verilerine göre İnsan; Âdem (tüm insanlar) topraktan/bir balçıktan yaratılmıştır ve Yüce Allah ruhundan üfleyerek insanlara can vermiştir.

İslami açıdan insanın gayesi; Allah'ı tanımak, O'na kulluk etmek, insanî ve ahlaki değerlere bağlı olarak yaşayıp sonsuz hayata hazırlanmaktır.

Platon’a göre hayat; daha çok öğrenmektir.

Aristo’ya göre insan hayatının amacı iyi olmaktır.

Kinizm’e göre hayat; insanın asıl amacı, basit bir yaşamaktır. 

Hedonizm’e göre, insan hayatının asıl amacı zevki olabildiğince yüksekte tutarak, acıyı olabildiğince a-zaltmaktır.

Nihilizm’e göre; her türlü bilgi imkânını reddeder ve hiçbir doğru, genel geçer (Toplum tarafından kabul edilen, hemen herkesçe benimsenen) bilginin olamayacağını savunur. Varlığı her şekliyle şüphe ile karşılar ve hatta yok sayar.

Maddeciler, varoluşun insan bilinci gibi maddi olmayan kavramlarla temellendirilmesine karşı çıkarlar. Onlara göre dış dünyanın gerçekliği sorgulanamaz ve insan da bu maddi dünyaya bağlıdır. Örneğin, antik maddeciler, insan ruhunun beden dışı ve ölümsüz bir varlık olarak düşünülmesini kabul etmezler.

Dini açıdan ve filozofların insan-hayat ilişkisini çok kısa gördükten sonra konumuza devam edelim:

Bence:

İnsan, şu sonsuz âlemde zerre kadardır. Kendine ve gölgesine baktığında o “benlik” duygusuyla kendisine çok büyük değerler yükler. Öyle insanlar var ki; dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanır ve etrafındaki insanları da kendi egolarına göre şekillendirme gayretine düşer. “Her şeyi ben bilirim. Her şey benden sorulur” anlayışı! Bu tür egoist ve narsist dürtüler sadece kendini yakmaz, etrafındaki insanları da perişan eder. Deyim yerindeyse “illallah” ettirir.

Zaman zaman düşünürüm. Hayat mı bizi çekip çeviriyor, yoksa biz mi hayatı çekip çeviriyoruz? Gerçekten hayat önümüze oynayacağımız rolleri veriyor mu, yoksa biz mi hayatın çeşitli halleri karşısında kendi senaryomuzu yazıyoruz? Yoksa hayat bir rol paylaşımı mı? Sanki bana hayat bir rol paylaşımı gibi geliyor. Kimi zamanda sanki ötelerde/bilinmez bir yerde bir ben var ve bu ben bize bu hayatı gösteriyor. Bizler de yaşadığımızı sanıyoruz. Ve fakat çekilen acılar, sevinçler, mutluluklar, umutsuzluk ve intihara sürükleyen olumsuz hayat şartları hissediliyor. Eğer, ötelerde var olan “ben” gerçek olmadığı halde bu hayatı gerçekmiş gibi mi hissettiriyor? Acılar, sevinçler hepsi birer halüsinasyon mu? Uyku ise bu nasıl, bu ne derin bir uyku ki bir türlü uyanamıyoruz! Hayır, bu bir uyku hali ya da bir halüsinasyon olamaz; gerçek hayata uyanışın ölüm eşiğini atlamakla mümkün olduğunu söylüyor içimdeki ben! Çünkü Yüce Kudret, bu dünyanın bir oyun ve eğlence alanı olduğunu bizlere bildiriyor.

İnsan düşünen bir varlıktır ve böyle kabul ederiz. Öyleyse, hayatın bir yanılsama olmadığını anlamak için bir takım çabalar gereklidir. İnsanı insana tanıtan dini kaynaklar vardır. Dini kaynaklarda da farklı izahlar vardır. Benim ölçütüm elbette Kuran’ın vaazlarıdır. İnsanı tarif eder ve gayesini belirler. Bu kâinatın yüceler yücesi bir Sultanı/Yaratıcısı vardır. Materyalizmin teorilerine bakarsak şayet, her şey bir tesadüf eseridir. Ve materyalistler ilme önem verdiklerini ileri sürerken; ilmin temel ilkesini de bu inançlarıyla reddetmiş oluyorlar. Nedir o? “Hiçbir şey yoktan var olamaz, var olan bir madde/cisim de yok edilemez” Öyleyse insanoğlu, şu sonsuz kâinata baktığında bu muazzam/akıl-sır ermez evreni incelediğinde “bu şaheserin mutlak bir sahibi/mühendisi olmalı” diye düşünür. İşte düşünen akıl, böyle Ulu varlığı kabul ettiğinde kutsal metinlerde yaratılış gayesini görebilir. Elbette, İslam öncesi gelen tüm dinler haktır ancak tahrif edildiği için itibar edilmesi insanı felakete sürükler. Kimileri Kuran’ın insan eseri olduğunu ileri sürseler de yerli-yabancı bilim insanları Kuran’ın insan eseri olamayacağını ispat etmiştir. Elbette her din mensubu kendi dininin vaazlarına itibar eder ve insan-hayat ilişkisini kendi dini inancında arar ki bu yadırganacak bir durum değildir elbet.

Yanılgılar, çelişkiler ve hatalar, bu hayat yolunda insanlara bedel ödetir. Neden acaba? Kanımca; her insan aklının eğitime, tecrübeye ihtiyacı vardır ve hata yaparak hatalarını görecek ve hataları düzelterek hayatını anlamlı hale getirecektir. Keşifler yapacak, yeryüzünün dokusunu bozmadan imar edecek ve yaşayacağı dünyayı güzelleştirecektir. Doğal olaylar da insan aklının ve bedeninin gelişimi-eğitimi için gereklidir diye düşünüyorum. Zira insanoğlu önlem almayı öğreniyor ve doğal olaylar karşısında kendini koruyabiliyor. İşte ben buna Allah’ın doğal güçleriyle insan aklını kemale erdirme programı diyorum.

Senaryolar! İnsanlar, hayat yolunda kendi senaryosunu yazar ve oynar. Her senaryo bir olay sonucu yazılır ve kişi/aktör yaptığı planı uygular. Peki, insana senaryo yazdıran sebepler tekli mi, çoklu mu? Hayat bu, insan önüne yine insan kaynaklı birden fazla sıkıntı sunar. Bu sıkıntılar insanı çıldırtacak noktaya gelir. İnsanoğlu bu hal karşısında mutlaka tavrını belirler. Sıkıntıları aşmak için çeşitli planlar/senaryolar yazar ve uygulamaya çalışır. İnsanlar, mutluluk dönemlerinde de ileride durumunu daha iyi yapabilmek için plan/senaryo yapar/yazar ve oynar. Sonucuyla yüzleşir.

Senaryo/plan yanlış yazılmış ise sonucu kötü olur ve aktörü olumsuz yönde etkiler. Bu durumda yeni bir plan/senaryo yazmak gerekir. Senaryolar yazılır-çizilir ve bozulur. Hayat bu; insana ölümüne kadar senaryo yazdırır ve aktörü yine kendisi olur. Bazı insanların hayatında çok sayıda insan/aktör vardır ve birbirlerine sürekli senaryo yazdırır. Bazı insanların hayatında ise az sayıda insan/aktör vardır ve birbirine senaryo yazdırır. Her bir plan/senaryo kişinin kendisini kuşattığı gibi başkalarını da olumlu ya da olumsuz yönde etkiler. Duruma göre başkasına karşı kalkan görevi görür.

Nefis yolu, karanlık bir çukurdur. Nefsine gem vuramayan insanlar kendi elleriyle kazdığı çukura düşerek bedelini mutlaka öderler. Bu durumu şu ayet ne güzel izah ediyor: “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir.” Nisa, 4/79

Şura; 30-31. Ayetler: “Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Bununla beraber Allah, o günah ve kusurların pek çoğunu da affediyor. 31: Siz yeryüzünde Allah'ın kudret ve tasarrufundan kaçıp kurtulamazsınız. Allah'tan başka kendinize ne bir dost bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı.” Bu ve daha başka ayetler insanların yaratılış gayesini tek güvencenin Yüce Allah olduğunu ayetleriyle bildiriyor. Başka söze gerek var mı?

 

 

( Aktörler Ve Senaryolar başlıklı yazı Halit Durucan tarafından 11.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu