Ey Aşksız Gezen Serseri
Ey aşksız boş gezen serseri, senin
için aşkı nasıl getireyim?
O aşk denizi senin içinde, nasıl
susuz kalırsın, söyle bana?
Anlamasın ayrılık zaten aşkın içinde
var; neden kusurlu dersin?
Ey aşksız gezen serseri,
Senin kalbinden cihan geçer de sen mi fark etmezsin?
O aşk denizine varamasan da kalbinde saklıdır,
O ayrılık, aşkın sınavıdır; sana hiç dokunmamış gibi mi durur?
Ey aşksız gezen serseri,
Gök kubbenin altında kalbinin yankısını duymadın mı hâlâ?
Aşkın özü fırtınadır, her zerresi gülücükle dolar,
Ve ayrılık, o fırtınanın bir sınavı değil midir?
Sana sesleniyorum, ey suskun seyyah,
Kendi içindeki denizleri keşfet,
Çünkü aşk, susuz kalanların, o berrak pınardan içip,
Can bulmasıyla yeniden doğar!
Ey aşksız gezen serseri,
Kalbinin derinliklerinde ıstırap veren boşluğunu hiç hissetmedin mi?
Aşk, yeryüzünü aydınlatan bir güneştir,
Ama sen, o güneşe sırtını dönüp karanlıkta yürüyorsun hâlâ.
Fırtınalar içindeki gemisin sen,
Ama rotanı aşkın rüzgârına açmadın; neden?
Bil ki, ayrılık bir deryadır, ama aynı zamanda aşkın en sadık yoldaşıdır,
Bırak o nefret dolu hançeri, kalbini daha derin bir sevgiyle yeniden
şekillendirir.
Ey aşksız gezen serseri,
Göklerin yıldızlarında aşkın ışığını hiç aramadın mı?
Toprağın altında filizlenen tohum bile,
Sevdayla çatlatır karanlığı, sen neden böyle kuru kaldın?
Dinle, aşk bir ateştir, kül bırakmaz,
Ama sen, o ateşe yaklaşmaktan korkuyorsun, neden?
Ayrılığın gözyaşıdır bazen sevdanın gül bahçesi,
O kalpte açtığı yara, gerçekte bir kapı değil midir?
Neden o kapıyı açarak içine girmek
istemezsin?
Mehmet Aluç