
Gecenin örtüsünden sızan ay, ölü bir balığın pulu gibi titriyorken,
deniz, o ufuksuz çizilmiş pastoral çılgınlık,
buza çalan dudaklarında tuz ve küf bırakıyorken…
Her dalga, boğulmuş bir duanın cenaze marşı,
ve kıyıda, Marya'nın çürüyen ipek ayakkabıları…
Ey loş sevgili! Bedenin sütunlara asılı bir kuzgun kanadı,
gözlerin iki kurşun mermi beni selasız bir mezara çekerken…
Bu maviye bulaşan alacanın çürüyen laciverti,
ve hasretin, bir kurt sürüsünün ayin-i cemiyeti…
Martılar darağacında sallanan notalar,
yunuslar düşmüş meleğin sitemkâr habercileri…
Gemim bir tabutun tahtalarından yontulmuş,
rotam: Tanrı'nın bıraktığı en ıssız yıldız…
Ve sen, Marya, bir cenaze arabasının gölgesi,
artık ela, gözlerin iki yanık haç!
Ben ise dipsiz denizin bağrında çınlayan kahkaha,
ve denizin midesinde sindirilen son günahın...