İKİNCİ ŞANS
Gül beyazı, menekşe moru ve kömür karası dutlar yaprakların arasına saklanmıştı. Otobüs durağında oturmaktan sıkılınca yürümeye başlayan genç kız, güneşe bir tente gibi çekilmiş dut ağacının altına gelmişti istemsiz. Olgunlaşan dutların yere dökülünce şekerleme dükkânını andıran halleri Afife’nin bir anlığına dertlerini bırakıp, hayalden ürkek zihnine tatlı düşleri getirmişti. Efraz’ın geniş alnı, bakmaya doyamadığı boncuk mavisi gözleri, tutmaya cesaret edemediği elleri ve arada dudaklarını ıslatıp da birbirine sürüşünü düşündü. Onunlayken nasıl olmuştu da çıldırmamıştı bilemiyordu. Sevda bombardımanı hırs ve cesaretle gelmişti kapısına. Bu saadeti yaşamak ve yönetmek dirayeti o yıllarda kendinde olmadığı için sonu hüsranla bitmişti. Nezih işte o günlerde karşısına çıkmıştı Afife’nin.
Otobüs gelince düşüncelerini bir kenara bırakıp hastaneye doğru yola çıktı hayatının baharında, on yedisindeki genç kız. Dedesi çok hastaydı ve artık vücudu birçok hastalıkla mücadele etmekte zorlanıyordu. Yüz yaşını deviren bir dedeyi kaybetmek ve onunla ilgili tüm anıları bir sandığa sığdırmak Afife için çok zor olacaktı. Hele bu çocuk ruhlu bir dedeyse ve sayılamayacak kadar güzel gün yaşandıysa derin bir yas kaçınılmazdı.
Dedesinin kardeşini görmek için yurtdışından gelmişti Nezih. Babası rahatsızlığı sebebiyle gelemeyince o da işini gücünü bırakıp memlekette soluğu almıştı. Afife hastanenin girişine geldiğinde Nezih onu bekliyordu. Beraber dedesinin yanına çıktıklarında onu yorgun ve biraz da solgun buldu genç kız. Yine de neşesi yerindeydi. Birazdan içeriye bir hemşire girdi ve elindeki paketi yatağın üzerine bıraktı. Kontrollerini yaparken hastaya göz kırptı, içerdeki misafirlere de selam verip dışarıya çıktı. Yaşlı adam iki gence bakarak:
“Gelin bakalım ikiniz de yanıma şöyle, yaklaşın biraz.” dedi ve Afife’den paketi açmasını istedi. Genç kız merakla açtıktan sonra içindeki mavi kadife kutuyu dedesine verdi. Kutunun kapağı açılınca ikisi de şaşırmıştı. Yaşlı adam hiç vakit kaybetmeden lafa girdi:
“Çocuklar, bugün sizi neden buraya çağırdığımı şimdi öğreneceksiniz. Ben bir ayağı çukurda yaşlı ve çok hasta bir adamım artık. Bu adamın son isteğini sanıyorum ki ikiniz de geri çevirmezsiniz. Dünya gözüyle iki torunumun da mutluluğuna görmek istiyorum. İkiniz de ellerinizi uzatın bakalım. ” derken kutuyu açıp önce Afife’ye ondan sonra da Nezih’in parmağına yüzüklerini taktı. “Artık nişanlısınız çocuklar. Hayırlı olsun. Birbirinizi çok sevin ve ömür boyu da iyi bakın.” dedi. Avuçlarının arasında iki gencin ellerini birleştirdi. İkisi de şaşkın ve donuk birbirlerine bakıyorlardı. Nişanlı mı? Nezih eğilip elini öptü yaşlı adamın, Afife ise tek kelime edemeden onu takip etti ve sonra dedesine hasretle sarıldı.
Fazla sürmedi Afife dedesini kaybetti. Günler birbiri ardına daha da tatsız geçmeye başlamıştı ve dedesinin yokluğuna mı yoksa onu kırmamak için kabul ettiği bu nişanlılık işine mi üzüleceğini bilemiyordu. “Ah be dedeciğim, seni biliyorsun her şeyden çok seviyordum ama böyle bir yükün altına neden attın ki beni?” dedi. Akşam güneşi sarı buklelerini okşarken rıhtımda adımlıyordu genç kız. Denize karşı oturmuş bir çifte bakıyordu. Kadın adamın omzuna başını yaslamış saadetin köşküne oturmuştu sanki. Adamın ensesine kolunu dayamış saçlarını okşuyordu..
Biraz sonra ayağa kalkıp kadınla vedalaşan adamın Nezih olduğunu anladı. Kendisini fark ettirmeden ters tarafa doğru yürümeye başladı. Bu duruma sevindi mi üzüldü mü net karar veremiyordu. Kafası öyle dolmuştu ki duygularını hizaya sokmaya gücü yetmiyordu. Etrafı bir sis bulutu sarmaya başlamıştı sanki ve her şey büyük bir hızla dönüyordu. Düşünme yetisini kaybediyordu. Ve her yer karanlığın içinde kayboluyordu. Kuşların, denizin ve köşedeki simitçinin sesi bile kayboluyordu. İçinden tüm takati bilmediği bir yere doğru çekiliyordu.. Bir patırtı gürültü oldu. Ardından sahilde bir koşuşturmaca yaşandı. Genç bir kız olduğu yere yığılıvermişti..
Karmaşık sesler, soğuk bir yerdeydi, bu tanıdık koku, bu kıyafetler, kendi kıyafetlerini kim çıkarmıştı. Gözlerini bir hastane odasına açmıştı Afife. Ne olmuştu da buraya yolu düşmüştü hiç hatırlamıyordu. Başı çok fena ağrıyordu, eli kolu hiç kalkmıyordu. Şuan nasıl gözüküyordu kim bilir. Yarası beresi var mıydı? Düşünceler beynini yorup duruyordu. Birazdan üzerindeki önlüğe bakılırsa bir doktor ve yanında da bir hemşire içeriye girdi. Hemşire serumu kontrol ederken, doktor da hastaya hal hatır sormaya başlamıştı. Bu yüz ne kadar da tanıdıktı Allah’ım. Belki de hayalinin ürünüydü hep bunlar. Doktor biraz yaklaştı elini hastanın elinin üzerine koydu: “Bugün nasılsınız bakalım Afife Hanım?” diye soruyordu. “Adımı nereden biliyordu ki?” dedi içinden genç kız. Doktor: “Beni tanımadın mı yoksa. Ben Efraz.” deyip gülümsedi.
Mavi Yıldırım
(
İkinci Şans başlıklı yazı
MaviYıldırım tarafından
20.05.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.