Ömrümce şiddet
yanlısı bir insan olmadım. Bu bir yapı meselesi sanırım, yaratılış ya da fıtrat
meselesi de denilebilir. Kendinden küçükleri hiç ezmedim. Güçlü olduğum
durumlarda bile bu durumu bir şiddet unsuru olarak kullanmadım. Çocukken ne
mahallede ne de okulda kavga etmedim. Kimseyi ezmedim. Şiddeti bir çözüm yolu
olarak hiç görmedim. Ancak ömrümce çoğu kez şiddete maruz kaldım. Çocukken
ebeveynlerimden dayak yedim. Mahallede benden büyük çocuklardan dayak yedim.
Okulda akranlarımdan zorbalık gördüm. Benden büyük öğrencilerden ve
öğretmenlerimden dayak yedim. Devamlı suretle şiddete maruz kaldım. Sonra askere
gittim, işe girdim ve fiziksel şiddet yerini fiziksel olmayan psikolojik şiddete
bıraktı. Ömrümce şiddetle iç içe yaşadım ama her zaman şiddet uygulayan değil,
şiddet uygulanan tarafta oldum. Öyle çelimsiz bitişi filan de değilim üstelik.
Fiziksel ve zihinsel bir kısıtım da yok. Güçlü kuvvetli bir adamım. Ama şiddeti
kendime ve insana yakışır bir hareket olarak görmedim hiçbir zaman. Göremedim.
Özellikle empati duygum beni şiddetten uzaklaştırdı. Üstelik yalnızca insanlara
karşı da değil, doğadaki her canlıya karşı aynı tutumda oldum her zaman. Tavuk
bile kesemem ben, bir böceği ezemem. Kendi halinde bir otu bile koparmak
istemem.
Evlendim,
çocuklarım oldu. Ne eşime ne de çocuklarıma şiddet uygulamayı aklımdan bile
geçirmedim. Bunu onursuz bir davranış olarak gördüm. Bu onursuz davranışı bir
hak olarak hiçbir zaman değerlendirmedim. Elbette benim de diğer insanlarla,
akrabalarımla, arkadaşlarımla, eşimle ve çocuklarımla anlaşamadığım zamanlar
oldu. Birbirimizi üzdüğümüz zamanlar oldu. Her günümüz güllük gülistanlık
geçmedi. Ama hep iletişim yolunu seçtim. Şiddet yolunu asla tercih etmedim.
Açıkçası edenleri de anlamadım. Ancak şimdilerde her yerde şiddet olayları
görüyor ve şiddet haberleri duyuyorum. Bu beni oldukça üzüyor. Şiddet neredeyse
bir yaşam biçimi halini almış diyebilirim. Üstelik yalnızca fiziksel şiddet de
değil, şiddetin her türlüsü. Bu oldukça korkunç bir durum.
Bu yazıyı ben
şöyle iyiyim, ben böyle mükemmelim diye kaleme almıyorum elbette. Yalnızca
kendi bakış açımdan yaşadığım çağda bu denli artan şiddet olaylarını
değerlendirmek için yazıyorum. Ben şiddet yanlısı olmamak için herhangi özel
bir çaba sarf etmedim. Bu konu da herhangi bir eğitim almadım. Ben böyle
doğdum. Ben böyle doğduğuma göre şiddeti bir yaşam biçimi haline getirmiş
insanlar da şiddet yanlısı olarak mı doğdular acaba diye merak ediyorum. Yani
şiddet yanlısı olmak ya da şiddete karşı olmak doğuştan kazanılabilen bir
özellik miydi? Yoksa sonradan da insan şiddet yanlısı ya da şiddete karşı
birisi olabilir miydi? Ben şiddetle yoğrulmuş bir toplumun içinde şiddet ile yoğrulmuş
bir ailenin içinde dünyaya geldim. Küçük bir bebekken bile şiddete uğradığımı
öğrendim. Babam bir sinir hastasıymış. O yüzden bebekken bile beni dövermiş. Aynı
şiddeti anneme de uygularmış ve annem de sinir atakları geçiren bir kadın olarak
bana şiddet uygularmış. Acaba kendimi bildim bileli şiddete maruz kaldığım için
mi şiddet yanlısı birisi olmadım. Ya da bir korkak mıydım? Ezik birisi miydim?
Cesur olmadığım, hep sindirildiğim için mi şiddeti bir yol olarak görmedim? Bu
denklemi çözemiyorum şimdi.
Çevremde aile içi
şiddet hep var oldu. Erkeklerin eşlerini ve çocuklarını dövdükleri hep gördüm.
Güçlünün güçsüzü ezdiğine her zaman şahit oldum. Şiddet uygulamanın elbette
mantıklı bir açıklaması olamaz ancak o kadar çok saçma sebep gördüm ki. Yemeğin
yağı tuzu az olmuş diye eşlerini döven adamlar gördüm. Ortada hiçbir sebep
yokken sırf bir soru sordu diye tekme tokat dövülen kadınlar. Bu nasıl bir işti
böyle? Bir kere adam kadını dövme hakkını nasıl kendinde bulabiliyordu? Dövünce
mesele halloluyor muydu? İnsanlar şiddetle karşılaşınca ıslah mı oluyorlardı?
Senelerce aile içi şiddete maruz kalan kadınlar tanıyorum, çocukluğu şiddetle
geçmiş çocuklar. Bu nasıl olabiliyor? Şiddete uğrayan taraf güçsüz ve zayıf
diyelim, şiddet uygulayan taraf kendini nasıl haklı görebiliyor? Şiddet
olayından sonra her ey nasıl normale dönebiliyor? İnsan gerçekten de son derece
ilkel bir varlık hangi çağda olursak olalım.
En son dört çocuk
annesi bir kadının eşinden boşanma haberini duydum. Ardından bu satırları yazmak
zorunda hissettim kendimi. Bu kadın
evlilikleri boyunca eşinden şiddet görmüş. Yemek beğenilmemiş şiddet görmüş,
kıyafeti beğenilmemiş şiddet görmüş, çocuklar ağlamış şiddet görmüş, konuşmuş
şiddet görmüş, susmuş şiddet görmüş. Ailesi de sahip çıkmamış. İnsanın en
değerli şeyi olan ömrü, bir işkencehanede ziyan olmuş gitmiş. Artık kadının
canına tak etmiş ve boşanma kararı almış. Geç bile kalmış. Ancak zalim eşi hala
kadının yakasını bırakmıyor. O kadar acı bir durum ki. Bu ve bunun gibi olayları
duyunca insan insanlığından utanıyor maalesef.