Aşkına çivilenen
şiirlerin gölgesinde
Arzularımın
kıvılcımıydı tencereni kaynatan
İsmini
tutuşturuyordu aşk diye mısralara
Lezzetin
dudaklarıma ettiği iltica
Parmaklarının
ısısındaydı sonsuzluk
Her dokunuşunda
değiyordun biraz daha uzağa
Kıpkırmızı bir
elma cazibesi
Haram saatlerindeki Âdemin
Havvasının
gözlerinde yanılgı
Tövbe kapılarında
Rab’ba yakarış
Buğu buğu deniz manzaralı camlarda
Nuh’un gemisinde
tahta aralarında ki kırıntılar
Bir Muharrem
vaktine eşkıya
Her mevsimin
gözüyle vücuda şifa
Toprağından ayrı
tavlanan yollardan
Ne buldum
azığıdır ellerinden dökülen
Yunustur balığın
karnından kurtuluşa alamet
İbrahim’e ateşin
çiçek bahçesi
İdrisin göğe yükselişi sessizce
Süleyman’ın dünya
saltanatında
Yakub’un
gözlerinde Yusuf kokusu
Yara bere şükrün
yenişidir bu güç Eyyûb sabrıyla
Kızıldenizi ikiye
bölen asasıdır Musa’nın
Acının
ortasında sıfır noktasından göğe
yükselişi İsa’nın
Ve Resulün
gözbebeğinden Hüseyin olup
Dökülen yaşıdır Kerbela’ya
Aşka yükümlü
şiirlerin vaveylasıdır aslında
Eşsiz tatlara
tecellinin yüreğine kelepçe
Kaynayan
tencerede buluşan tutku
Hatıraların
ateşin halvetiyle yanışı
İkram saatlerine
ellerinden sunulan
Derler ya
“Masallar sadece kahramanlarına ağlar”*
Denize nazır
pencerenin buğusuna çizilen
İçinden insan
geçerken bütün sıfatların
Adı unutulmuşluğa
yüz tutmuş Hıdrellez tatlarıdır
İnceden tebessüme aşina
Bir kehanetin
satır aralarından
Lezzetini
gelinlik gibi giyinir aşure
İncir bezelerine
kayısı dokunmuş halidir kaynamaların
Biraz üzüm şeker
ve portakal kabuklarıyla
Ayrık tatların
tencere içinde serenadı
Lezzetin meşk
noktasında
Şehirler arası
otobüs terminalidir adresi
Memleket memleket
aşka dokunan lezzet
Ceviz tanelerinin
tadında
Nar kızılı
bulaşan akşamlarda
Malatya olur
Antep olur
İstanbul olur
Bursa olur
Zonguldak olur
Antalya olur
Hakkâri olur
…
Memleket olmuştur
ellerinde
Yudum yudum sana
bulandığım aşure
âdem
efiloğlu