
Yeryüzüne düştüm…
Gökyüzünün nazlı evladıyken
Ve anne kucağında uyuklarken henüz,
Tatlı düşlerimde savrulurken büklüm büklüm,
Yok iken yazgımda hiçbir pürüz.
Yer kürenin çekimine mahkûm edildi bedenim,
Çakıldı yeryüzüne ivedi bir sağanakla,
Savaşın, kaosun ve kavganın ortasına.
Kıyılmayacak kadar bir beyazlık dokunmaya,
Düşler kadar uzak bulutların arasında,
Toza ve çamura bulandım,
Etten ve kemikten bir insandım.
Yokluğu da gördüm yoksulluğu da,
Gurbeti de gördüm can dayanmaz hasretleri
de.
Aç gezdiğim de oldu çatlamış
kaldırımlarda,
Kentlerin öksüz ve yetim çıkmazlarını
adımladığım da.
Soğuk ve yağışlı hafta sonu ıssızlığında
ağlamayı da öğrendim,
Taş çatlatan sıcaklarda toprakla pişmeyi
de.
Üşüdüm,
Hastalandım, yattım ateşler içinde,
Hastane kokusunu çektim ciğerlerime,
Veda etmek zorunda kaldım tüm düşlerime.
Ağladım,
Bağırdım ve çığlıklar savurdum gökyüzüne.
Duyulurum sandım,
Fark edilirim diye umutlandım,
Lakin her daim aldandım,
İçimdeki umudun şen yüzüne.
Çoktan unuttum gökyüzündeki evimi,
Ama susturamadım içimdeki hasretini.
Asırlarca özledim yaşamanın en güzelini,
Uzun kışlar ve yazlar boyunca aradım
kaybettiğimi,
Sonunda bulamadım asla düşlerimi.
Yeryüzünün düşkün müebbet mahkûmu sanırken
kendimi,
Öldüm,
Gönlümde gökyüzünün en çok özlenen hayali,
Yeryüzüne gömüldüm…