Deneme / Hayata Dair Denemeler
Eklenme Tarihi : 15.09.2025
Huzur
Çıkmazı
Konuya akademik açıklamayla başlamak istiyorum.
-insanın içinde duyumsadığı rahatlık duygusu, gönül rahatlığı, iç rahatlığı, baş dinçliği, rahatlık içinde bulunma durumu, dinginlik, çe-kişmesizlik hali.
-Huzur,
rahat ve dingin olma durumudur. Dini metinlerde sıkça kullanılmaktadır.
Kavramın doğal çevreyle ilintili olduğu düşünülmektedir. İşitsel görsel
etkileşimin huzura katkısı ve huzur öngörüsü gibi konular üzerinde bilimsel
çalışmalar yürütülmektedir.
Evet, bilimsel açıklamalar böyledir ve kesinlikle doğrudur. Şimdi kendi penceremden huzur ve huzursuzluk konusunu irdelemek
istiyorum.
“İnsanların huzur kaynağı nedir?” diye sorulsa, her
insandan farklı cevaplar alınır. Bana göre huzurlu birey ve toplum olabilmemiz
için aile içinde ve sosyal hayatta sükunete, adalete ve hoşgörüye ihtiyacımız
vardır.
Kimine göre huzur için para şarttır, kimine göre makam
şarttır. Kimine göre her ikisi de şarttır. Bu imkânlara sahip olanlar gerçekten
huzurlu olabiliyor mu? Bana göre asla huzurlu olamıyorlar. Çünkü her
zenginliğin çeşitli bedelleri ve riskleri vardır ve o bedeller ve riskler huzur
bozucu bir etken olarak kendini gösteriyor. Gözler hep yukarılara asılıyor! Daha
fazlasını istiyor. Nefis denilen o kötü duygular bir türlü doymak bilmiyor!
Fakirlik
huzur kaynağı mı?
Fakirliği
Allah’ın takdiri olduğunu düşünen ve fakirlerin cennetin kapısını açacağı
masalına inanan kitleler için elbette fakirlik huzur kaynağı olabilir ama fakirlik
kader değil; beşeri sistemlerin insanlığa kurduğu korkunç bir tuzaktır. Sömürgeci
sistemler, fakirden alır, zenginlerin kasasına boca ederler. Böylece zorbalar,
tarihin her döneminde olduğu gibi fakirlerin/çaresizlerin omuzlarına basarak
yükselmişlerdir. Sosyal devletlerde böyle bir anlayış yoktur. Hayatın her
alanında adil yaşam, hoşgörü ve paylaşım olduğu için toplumlar huzur ve barış
içinde yaşarlar.
Kantarı
bozuk adalet terazisi karşısında insanlar, ister zengin olsun, ister fakir,
adaletten şikâyet ediyor. Adalet çığlıkları kulaklarda çınlıyor. Zengin/elit
insanlar, kantarı bozuk terazi karşısında şikâyetçi olsa da bir şekilde
zenginliğin gücünü kullanarak hak etmediği halde yargılanmaktan kurtulabiliyor!
Suçluların arkasında ya bir ayısı ya da bir dayısı oluyor! Ya garibanın
arkasında kimler var? Hiç kimse! Onların hakları hiçbir şekilde savunulmuyor. Bu
insanların içsel ve sosyal huzuru yakalayabilmesi mümkün değildir. Bu durumda
mağdur insanlar; “ayarını bozduğun kantar,
gün gelir seni de tartar” diye feryat ediyor!..
Toplumsal
Psikoloji Bozuldu:
Kimilerine göre korona aşıları insanlığa kurulan bir tuzak. Korona aşısı olan insanlarda hiç olmayan hastalıkların ortaya çıktığına dair genel bir inanış var. 2019-2022 yılları arasında pek çok insanın canını alan bu pandemi sonrasında sizler gibi ben de görüyorum ki; insan psikolojilerinde ciddi bozulmalar söz konusu. Sanki insanlar zombileşmiş. Şuursuz davranışlar, tavuk öldürür gibi insanların öldürülme-leri. Artık ülkemizde insanların sokak ortasında alenen öldürülmeleri sıradan vakalar haline geldi. Soygunlar, vurgunlar, sokak-çete kavga-ları almış başını gidiyor. Sokak ve caddelerde can ve mal emniyeti kalmamış. Fuhuş, hiç olmadığı kadar artıyor! Saymakla tüketemeyece-ğimiz suçlara baktığımızda; ülkemizde huzurun, barışın ve hoşgörünün firar ettiğini, yerini korku ve endişenin aldığını görüyoruz.
Gürültü
saplantısı:
Toplumun bir ferdi olduğunu düşünemeyecek kadar aklı dumura uğramış insanların mahalle, sokak ve caddelerdeki davranışlarına bakıyo-ruz. Küçük bir meseleyi çözmek için sopalar, bıçaklar, pompalı tüfekler ve sallamalar kullanılıyor. Sanırız ki; çok büyük bir sebep var orta-da! İncir çekirdeğini doldurmayacak sudan sebepler yüzünden kan akıyor, insanlar ölüyor ve uzun yıllar sürecek intikam davalarının kapı-ları aralanıyor!
Gece-gündüz,
motosikletli gençlerin çıkardığı sesler, insanların huzurundan sanki birer
parça söküp alıyor. Sokak ortasında genç kızların erkekler gibi küfürlü
konuşmaları, korna sesleri insan psikolojisini ciddi şekilde zedeliyor. Gecenin
son vaktine kadar düğün adı altında yüksek tonda söylenen şarkılar, türküler ve
silah sesleri eşliğinde zılgıtların atılması sinir bozucu etkenlerdir. Yapılan şikâyetler
maalesef ciddiye alınmıyor; “huzursuzluğa selam, gürültüye
devam…” kafasıyla bir hayat tarzı!..
Tüm bu olumsuzluklar birbiri üstüne bindiğinde beyin dediğimiz o varlık kafatasımız içinde çığlık atmaya başlıyor. “Yeteeer! Yeter be yeteer! Lanet olsun…” Bu olayların kanıksanarak bir hayat tarzı haline gelmesi insanlarda ciddi psikolojik travmalara neden oluyor.
Son söz olarak; insanların insanlara karşı mutlak sorumluluğu vardır. Sosyal bir varlık olan insanlar, yaşadığı şu güzelim dünyada huzur bulmak istiyorsa, kişi hak ve hukukuna saygılı olmayı başarmalıdır. Kişi başkasına saygılı olursa, karşısındaki kişi de saygılı olmak zorun-luluğunu hissedecektir. Toplum düzenini ve huzurunu bozucu faaliyette bulunanlara kesinlikle ayrıcalık tanınmamalı, cezalar mutlak surette verilmelidir.
Merak
ediyorum; ülkem insanı, “insan ve huzur” kavramının ne anlama geldiğini ne
zaman keşfedecek!