Gün güne kavuşmuştu, dün de bugüne. Unutamıyordum. “Ağla kızım rahatlarsın.” derdi annem, bir damla bile yanağımdan boynuma akmıyordu. Taş kesilmiştim, dağ olmuştum; çünkü zamanında nerede bir yamaç var hep ben onu tanır, hep ben ona koşmuştum. 
   Akıl öyle işlermiş; farklısını değil benzerini kendine çekermiş. İyi de aklımla sevmemiştim ki? Yani sadece aklımla! Kalbim, ellerim, gülüşlerim… Hepsi dururken neden patronu seçmişti bu masa? Bedelini en çok o ödedi ama, neden? 
   Yorgunluğumun dili olsa yutardı ki yuttu. Yalnızlığımın limanı olsa ücra bir yere rotasını tutardı ki tuttu. Ağırlığımın dili olsa ağrılara bulanırdı ki yeterince bulandı. Sevdanın mantığı olsa uyulurdu ki sevda çok erken uyandı. 
   Sessizlik olsun! Kulakları tırmalayan bir sessizlik… Bensizlik varsa eğer onsuzluk da olsun! Zaten diller, limanlar ve mantık her halükarda anlatır kendini. Bırakalım da sersizlik bile şöyle dursun.

Tuğsel.
( Sessizlik başlıklı yazı Tuğsel Karakırık tarafından 28.09.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu