Odak

  ‘Kalın sağlıcakla’ dedi. O günden sonra mıdır bilinmez işlerim hep ters gitti. Ayrılık; ruhu bedene sağlıcakla emanet edemezdi, ayrılık insanı insandan etmemeliydi! Nitekim geçmişimde onu yanımda çok aradım, yarımda bulamayınca yarınlarımın karanlığına ağladım ve adadığım ruhumu unutur oldum. Şimdi yeni yeni kendime geliyorum. Benliğimi aradığım her savaş, barış adına kolları sıvamaktır, biliyorum. Ve barış için her ürperen ten, alnından bir sicim ter silmiştir, görüyorum. 


    Şimdi sana ne yazsam da akıllansam? Dertlendiğim hangi hayat bana ders olsa? 


Sen gittikten sonra; tanklar sokaklarda boy gösterdi, uçaklar bilmem kaç f’li semalarda gezindi. Sen yokken salgın; maskeli beşeri sardı, tüm kıtalara yayıldı. Sen bende değilken yani; ormanlarda yangın, sahalarda taşkın, sularda kıtlık, sokak hayvanlarında zulüm ve açlık, kadınlarda onlarca kayıp, ailelerde dar boğazlık yaşandı. Devlet meseleleri aydınlığa değil ayrılığa sürüklendi. ‘İnsan kardeşi’ değil ‘islam kardeşi’ adı altında kendi topraklarından kaçan sürüce insan, sur’a üfürülmüş gibi toplandığı memleketimde beni el yerine koydu. Milletim gibi benim de yüreğime dokundu! Hatta öyle bir zaman oldu ki Şubat’ta, şehirlerimin 6 üstüne geldi. Ne yazık ki geride kalanlar göreceli sarsıntının etkisini, mutlak sarsıntıdan daha uzun süreli hissedecekti. 


Çaresi güç, çaresizliği güz oldun düştün toprağa! Hele ki daha cemre; havaya, suya düşmeden evvelse!.. Sen olmadığın her dakika, kendim olmamın sancılarını verdiğim anlardı ve inan hiçbir doğumum, seni hatırlattığı kadar kuvvetli ve kudretli olmamıştı.



   Zaman tuttu ve çevirdi bizi feleğin çemberinde... Öyle zamanlar oldu ki çemberi belimle ortaladım,  öyle niyazlar oldu ki felekle beş taş oynadım. 


Önce sevdiğimi, sonra sevgimi kaybettim; önce kedimi sonra kendimi…Sen bu işin tam göbeğindeydin. Birbirimizden habersiz, birliğimizden bir haberdik. Mesela saçlarımı ilk defa bu kadar kısa kestirdim, yoktun. Mesela şarkı yazdım sana, bilakis yordun. 


Unuttuğumu hatırlamak için, içimin ne kadar damlalara maruz kaldığını, etraftan ne kadar damgalara zorunlu kaldığımı istesen de bilemezsin. Bana karşı duygularını benle harmanlamadın ya, o yüzden öğrenmek istersen ancak yaşayarak hissedebilir yanarak öğrenebilirsin. 


Fakat yine de istemem. İstemem işte. Burnunun hafiften uyuşup iki merceğin tuzlumsu bir suyla dolup önce sağ sonra sol yanağına inmesini…Ve tüm ağırlığıyla ağırladığın yaşlarının çoğunun buzdağının görünmeyen kısmına akmasına, şu gönlüm razı gelmez. 


Aşk birbirini anlamaktansa anladığın gibi davrandığında bile onu hala çok sevmekmiş. Anladığım kadarıyla; bu kavga sessiz, bu kaide sersiz, bu kader sensiz çözülmezmiş.



   Vazgeçsem, yalnız ölsem; ömrüm diğer yarımla bütün olmadığım için beni çemberinden men eder mi? Hani bizzat yandığım çemberinde! O yanış ki tüm yanlışları fark ettirip doğruya yancılık yapar. Sonra da elde kalan hayata karşı popüler bir kültürün benzeriyle ‘Ölmek güzel şey, ölmek ümitli şey.’ dedirttirir. İnsan işte. İnsanlığımın en mükemmeline seninle ulaştım. Babalık yapanların zulmü üstüne senin ilgisizliğin ancak itibarsızlaştırılmış gibi görünürdü nezdinde. 


Oysa sana kıyamazdım! Bilirdim, en körpe kucak hataları benim ile yaşayıp büyümek istediğini. Oysa ben sana hakikaten kıyamazdım. Benim de zaaflarım olmadığından değil, saf geldik bu dünyaya, adına leke düşürmeye dayanamazdım. 


Şimdi dayandığım bir Tanrı var. Dost da bırakmadım çemberimde. Tüm gün ruhum bedenimle flörtleşiyor. İşte biz gibi, bazen saatlerce konuşmuyorlar. Sonlarının bizim gibi olmasından korkuyorum. Gerçi sonumuz ne zaman adına son der? Sonumuz ne zaman demlenir? Bilinmezliğin açıklaması ancak kaderdir.



   Veda edemiyorum sana. Vefasızlığın bana ağır geliyor. Yalnızım. İşin garibi sesini unutan bu aklım, kokuna bulanmanın hayalini kuruyor. Daha tuhafı ve daha tufanı ise seni unutarak ruhunu aradığım hatıralar yaşadım, anılar biriktirdim; başkalarında, aşk adına, laçkaca.


Merhamet gösterdiğim her hemcinsin, sana göstermek isteyip de gösteremediğim ilgimle bana hayran kalmıştı. Bense hep hayırlısını diledim. Yani senden uzak kaldığım her işe olumsuzluk kattım. 


Şimdi ise sana geldiğim, senden gittiğim, sende kaldığım her an için kısmet biçiyorum. Sensizlik bana çoğu hataları zamansız yaptırırken çoğu doğruları da zamanında yaptırmadı.


Hatırlar mısın bir gün sana gelmiştim. Kafam esmiş, kader bileti kesmişti. Ben o sabah ruhumu ellerimin içine alıp fiili ve zaruri senin yolunu tutmuştum. O ruhu ellerimde sara sara, okul yolunu sora sora bulmuştum. Fakat sen gitmiştin, hala hayattayken, ben tüm cesaretimle gelmişken, delirmemek için kalbimin aynasını görebilmek için senin yanına gelmeyi seçmişken… Bekledim seni. Hem de gelebileceğin zamandan fazlaca. Geldiğin zaman ise kurtulmaya baktın. Ben o öğlen; gömülü, görgüsüz, korkak biri ile karşılaştım. Ben de seni bıraktım. 


Çünkü soluğunu aldığım topraklarında çiçeğimi açtıracak tohumlar bulamadım. Ben, işte o akşam kuruttum o gülü. Ben, üç ay önce savaşmaya tekrar başladım o büyülü dünle. 


Yanlış anlama, yüzüne vurmak değil niyetim. Sadece dinlemeni istedim. Bir kere benim penceremden bakmak için benim kulbumu tut! Öyle tut ki yağmur içeri sızdığında bile pencerenin önündeki çiçekler suya doysun. Teknedeki hamur kabarsın, maniler hep perdenin bize bakan tarafından salınsın.



   Ne desem az, ne desem azınlık sen yanımda olmadıkça… Umarım hayat, tuttuğu ucun diğer yanını, tüm uzuvlarınla tutman için sana şanslar tanır. Umarım tuttuğun uç, kaçıktan ziyade mutluluk, huzur, huşudur. Umut hep var; ben kendimi seni ummaktan alıkoyamıyorum.

 

                                                                                                                                     Tuğsel KARAKIRIK

( Odak başlıklı yazı Tuğsel Karakırık tarafından 16.03.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.