Rivayet ederler ki, Büyük İskender’in başında iki ince boynuz varmış;
fakat bunu ondan başka sadece bir tek kişi bilirmiş:
sadık komutanı, yıllardır yanından ayırmadığı dostu.
Bir gün İskender komutanını huzuruna çağırmış:
“Benden başka kimsenin bilmediği bir sırrı taşıyorsun.
Eğer bu memlekette bir kişi dahi boynuzundan söz ederse,
bilirim ki bu senden olacak
Kellen gider, ona göre tedbirini al!”
Komutan, Büyük İskenderin sırrını kalbine gömmüş.
Ama günler geçtikçe içinde o sır kabarmış,
Bir çobanın elindeki keçi boynuzunu görse,
Yolda rastladığı bir geyik görse
yüreği yerinden fırlayacak gibi olurmuş.
Bir gece sabaha dek uyuyamamış.
“Bu sırrı kimseye söyleyemem,” demiş,
“ama artık içimde tutacak hâlim de kalmadı.”
Sonunda bir çare bulmuş.
Kentten uzak, ormanlık bir yerde derin bir kuyu varmış.
Sabahın erken saatinde oraya gitmiş,
kimsenin duymayacağından emin olunca
başını kuyunun ağzına uzatıp
bütün gücüyle bağırmış:
""Büyük İskender boynuzludur!”
Sesi taşlara çarpmış, kuyuya inmiş,
sonra yankı olmuş, .
Komutan derin bir nefes almış,
“Artık rahatım,” demiş, “kimse duymadı.”
Ama bilmezmiş ki, o kuyunun çevresinde
yeni filizlenmiş yeşil çimenler varmış.
Ve bir süre sonra o çimenler, rüzgâr estiğinde
hep bir ağızdan fısıldar olmuşlar:
“Büyük İskender boynuzlu dur...
Büyük İskender boynuzlu dur...”
Rüzgâr köylere taşımış bu sesi,
köylüler birbirine anlatmış.
Söz büyümüş, saraya kadar ulaşmış.
Halk merakla dilekçeler yazmış,
“Biz de görmek isteriz” demişler.
İskender öfkeyle baş vezirini çağırmış,
sırrın nasıl yayıldığını öğrenince
komutanını cezalandırmış.
Fakat olan olmuştu.
Artık herkes biliyordu:
Hiç bir sır, toprağa gömülse bile sessiz kalmaz.
Diller susada rüzgâr konuşur,
Her sır, sonunda sahibini bulur.
mesakin-05-10-2025