Kadim Döngü


İnsan çaresizlik içindeyken her şey söyleyebilir ve her şeyi yapabilir. Bunun bir sınırı yoktur. Çaresizlik zamanları zorlu zamanlardır normal zamanlara benzemezler. O yüzden koşullar normalken ahkam kesmek oldukça kolaydır. Ancak zor ile karşı karşıya gelince her şey baştan ayağa değişir. Esasında insanın nasıl davranışlar sergileyeceğini belirleyen temel belirleyici koşullardır. İnsan koşulların durumuna göre hareket eder, koşulların durumuna göre düşünceler geliştirir ve koşulların durumuna göre konuşur. Hakikat şudur ki; bu hayatta her insanın sahip olduğu koşullar da birbirinden farklıdır. Bu koşullar dezavantajlı koşullar olabileceği gibi avantajlı koşullar da olabilir. İnsan için yücelik avantajlı koşullara sahip iken dezavantajlı koşullara sahip insanların halinden anlayabilmektir. Yani yalnızca kendini değil başka insanları da düşünebilmektedir, empati kurabilmektir. İşte medeni insan için ölçüt esasında tam olarak da budur. Zengin bir savanada yaşayan bir aslan zengin olmayan bir savanada yaşayan aslanların halinden anlamayabilir. Neticede aslan bir hayvandır. Ama insan eğer hayvan olmadığını iddia eden bir varlık ise insan olmanın niteliklerini taşımak zorundadır. Bir aslan, bir çakal, bir fil, bir akbaba, bir at, bir sığır, bir eşek düşünceli olmak ve empati kurmak zorunda değildir. Ama bir insan eğer eşrefi mahlukat ise diğer insanları da düşünmek ve empati kurmak gibi sorumlulukları vardır. Bir köpeğin sorumluluğu hayatta kalmak, karnını doyurmak ve üremek iken insanın sorumlulukları elbette bu köpeğin sorumluluklarından farklılaşmaktadır. Gerçi çağımızda da birçok insanın sahip olduğu sorumluluklara baktığımızda bir köpeğin sorumluluklarından pek de bir farkının kalmadığını görebiliriz.

 

            İnsan öğrenir, düşünür, analiz eder, yaşadıklarından sonuçlar çıkarır, aletler ve makineler yapar, devletler ve medeniyetler kurar, toplumlar oluşturur. Ayrıca zihinsel olarak neden sonuç ilişkisi kurabilir. Mantığı ve duyguları vardır insanın. Tüm bu özellikler ile insan yeryüzündeki diğer canlılardan ayrışır ve farklılaşır. Aslında tüm sayılan bu nitelikler yeryüzündeki herhangi bir canlı türü için tehlikeli niteliklerdir. Yani insan türü değil de çakallar düşünme, analiz etme niteliğine sahip olsaydı o zaman dünya yine aynı dünya mı olurdu? Esasında her ne kadar insan diğer canlılardan bu nitelikleri ile ayrılsa ve farklılaşsa da temel de diğer canlılarla aynı şey için hareket eder; hayatta kalmak, karnını doyurmak ve üremek. Tek hücreli canlılardan tutun da milyarlarca hücreden oluşan organizmalara kadar tüm canlıların temel istekleri işte bunlardır. Ancak insanı insan yapan şey bu temel ihtiyaçları nasıl karşılamayı tercih ettiğidir. Eğitim ve öğretim, gelenekler, örf ve adetler “nasıl”ın şekillenmesinde önemli rol oynar. Ancak çağımızda bu enstrümanlar bir tüketim toplumu inşa etmek için tek tip insan modeli yaratmak için kullanıldığından maalesef insan şirketlerin karlılığına kurban edilerek ilkelleştirilmektedir. Çünkü ilkel insanı tıpkı sığır sürülerini idare etmek gibi yönetmek ve yönlendirmek daha kolaydır. O yüzden şirketler insanların ve insan topluluklarının düşünmesini, sorgulamasını, tercih yapmasını istemez. Düşünmeyen, sorgulamayan ve tercih yapmayan, önüne ne konulursa onu tüketen insan şirketler ve hatta devletler ve hükümetler için daha değerlidir; daha karlıdır. O zaman şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz; devletler ve hükümetler toplumları daha kolay idare edebilmek için, şirketler ise daha çok ürün satabilmek için insanı insan yapan nitelikleri törpülemek isterler. Bir şirketin en büyük hedefi kar elde etmek ise bu uğurda yapamayacağı şey yoktur. Hele bir de bu şirketin örneğin şeker hastalığı tedavisinde kullanılan şeker ilaçları üretip sattığını düşünelim. Böyle bir şirket şeker hastalığının bitmesini ister mi? Bırakın şeker hastalığının bitmesi için çalışmayı çoğalması için elinden geleni yapacaktır ve yapmaktadır da. İşte insan zihni karanlık güçler elinde böylesi bir tehlikeli silaha kolaylıkla dönüşebilir.

 

            Birilerinin çaresizliği başka birilerinin kazanç kapısı olabilir ve olmaktadır da. Bu yüzden yeryüzünde bir takım insan diğer insanların çaresizlik içinde kalması için gece gündüz çalışmaktadır. Şirketler her geçen gün kendi çıkarları için yeni ihtiyaçlar icat etmektedirler.  İcat edilen hastalıklar, icat edilen tedavi biçimleri ve sözüm ona toplumlara sunulan modern yaşam biçimi. Tüm bunlar aynı karanlık düşünceye hizmet etmektedir. İnsan, kendi elleriyle inşa ettiği düzenin altında ezilmektedir. Bir zamanlar kendisine hizmet etsin diye yarattığı sistemler, bugün onun efendisi hâline gelmiştir. Paranın, makamın, statünün kölesi olan modern insan, aslında kendi zincirlerini kendi üretmektedir. Bu zincirler ne demirden ne çelikten yapılmıştır; düşüncelerden, arzularından, korkularından ve doyumsuzluğundan örülmüştür. Dışarıdan bakıldığında özgür gibi görünen çağdaş insan, iç dünyasında hiç olmadığı kadar tutsaktır. Çünkü özgürlük yalnızca fiziksel bir serbestlik değil, zihinsel bir hâldir. Zihni esir alınmış bir insanın bedeni istediği kadar dolaşsın, o insan yine tutsaktır.

 

Modern çağ, insana özgürlük vaat ederken aslında onu görünmez duvarların içine hapsetmiştir. “Seçme özgürlüğü” adı altında sunulan her şey, önceden belirlenmiş seçeneklerden ibarettir. İnsanın neyi giyeceği, neyi tüketeceği, neye inanacağı, neyi arzulayacağı artık kendisine ait bir tercih değil, sistemin ince ince işlenmiş yönlendirmesidir. Reklamlar, diziler, sosyal medya içerikleri ve popüler kültür, insana kendi benliğini unutturup sahte bir kimlik dayatır. Bu yüzden günümüz insanı kendini bulmak yerine, kendisine sunulan benliği giyinmekle meşguldür. Halbuki insanın gerçek mücadelesi dış dünyaya karşı değil, kendi içindeki karanlığa karşı olmalıdır. Çünkü insanın en büyük düşmanı dışarıda değil, içeridedir. Korkular, arzular, önyargılar ve bencillikler insanı içten içe kemirir. İnsan kendisini fethetmedikçe dünyayı fethetse ne fayda? İnsan kendi içindeki zulmü yenmedikçe, adaletli bir dünya kurması mümkün değildir. Her şeyin merkezinde insan vardır; dolayısıyla insanın içi bozulduğunda dünya da bozulur. Bugün insanlık, teknolojik ilerleme açısından tarihin en parlak döneminde olabilir ama ruhsal olarak en karanlık çağını yaşamaktadır. Bilgiye erişim hiç bu kadar kolay olmamıştı, ancak bilgelik hiç bu kadar uzak olmamıştı. İnsan aklı büyüdü ama kalbi küçüldü. Aletler akıllandı ama insanlar cahilleşti. Çünkü bilgi, insanı yüceltmez; bilgelik yüceltir. Bilgelik ise sorgulayan, empati kuran ve hakikatin peşinden giden bir zihnin ürünüdür. Ne yazık ki bugünün insanı hakikati değil, hazzı kolay olanı aramaktadır.

 

Çaresizliğin ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Ömrümce çaresizlikler içinde hayatta kalmaya çalıştım. Ancak fark ettim ki yaşadığım çaresizlikler hayatın doğal akışından kaynaklanan çaresizlikler değil bizzat diğer insanlar tarafından oluşturulan yapay çaresizliklermiş. Ben daha dünyaya gelmeden oluşturulan kanunlar, sistemler ve denklemlerin tek bir amacı var; beni ve benim gibileri çaresizlik içinde bırakmak. Böylelikle yapmaz denileni yaptırmak ve itaatkâr bir canlı türü haline getirmek insanı. Yoksa yaşadığımız bu gezegende hava da, su da, toprak da, güneş de tüm canlılara yetebilir. Kıt olan dünya kaynakları değil insanı dünya kaynaklarının kıt olduğuna inandıran insan düşüncesidir. Yoksa dünyanın servetinin büyük bir kısmı birkaç insanın ya da birkaç şirketin elinde olabilir miydi?

 

Karamsar bit tablo çizdiğimin elbette bende farkındayım. Ancak şu anda dünyada görülen manzara bu şekilde. Bu durum değişir mi, değişmez mi bunu kestirebilmek oldukça zor. Ancak ben tüm evrenin ve dolayısıyla gezegenimizin de kadim bir döngü içerisinde bulunduğuna inanıyorum. Elbet bu döngü de nihayete erecek. Fakat kısa ömürlerimizle bu kadim döngünün çok küçük bir kısmında hayatta olacağız.

( Kadim Döngü başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 7.10.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu