KIRILGAN AYNA..
Biz, paslı bir çiviyle toprağa çizilmiş çocuklar,
Avucumuzda hep iki nehir taşıdık:
Biri kurum ve is kokan, yatağı çamurlu,
Diğeri yıldız tozundan, şifalı otlardan damıtılmış berrak bir su.
Aynı kalpte konakladı güvercinle yılan,
Aynı göze doldu hem rahmet yağmuru hem de kör duman.
Bir yanımız balçığa kök salmış inatçı bir ağaç,
Bir yanımız göğün yedi katına sevdalı, kanat çırpan bir muhtaç.
Bir dağ vardı içimizde, zirvesi bulutlara değil,
Mutlak Olan'ın nefesine değen.
Yürüdük o dağa doğru.
Ayağımıza batan her diken, egonun cam kırıklarıydı.
Yolumuza çıkan her gölge, korkularımızın suretine bürünmüş bir hiç'ti.
Rüzgâr, iblisin soğuk fısıltısını taşıyordu kulaklarımıza,
"Dön" diyordu, "sıcak küllerin ve kolay yalanların konforuna dön."
Ama kalbimizin derininde, o ilk günden kalma bir ateş,
Sönmemeye yeminli bir köz, yolu aydınlatıyordu.
Sonra bir kartal süzüldü göğün en beyaz yırtığından,
Gözleri kadim bir bilgelikle ışıldayan.
Konuşmuyordu, çünkü sessizliği altından daha ağırdı.
Kanatlarının gölgesi, yakan güneşe siper oldu.
İşaret ettiği tek şey zirveydi; kelimelerin bittiği, mananın başladığı yer.
Anladık ki en sadık rehber, dışarıda bağıran değil,
İçeride doğru yolu fısıldayandı.
Her adım bir çekiç darbesiydi ruhumuzun örsünde,
Kırıyordu kibrimizi, yontuyordu fazlalıklarımızı.
Terimiz toprağa düştükçe, topraktan defne kokuları yükseliyordu.
Yorulduğumuzda görünmez eller yüzümüze güzel kokulu sular serpiyordu.
İyi ile kötünün savaşı, artık bir gürültü değil,
Demiri çeliğe dönüştüren o kutsal dövülmenin ritmiydi.
Ateşte yandık, ilahi bir pınarda soğuduk.
Pas ve pırıltı, aynı bedende yeniden doğuyordu.
Ve zirve...
Zirvede ne bir taht vardı ne de bir ferman.
Sadece sonsuz bir sükût ve her şeyi gören bir Işık.
Kırılgan aynamız olan ruhumuz, çatlaklarından sızdırmıyordu artık karanlığı.
Bütün zıtlıklar o Işığın içinde erimiş, ahenkli bir desene dönüşmüştü.
İyi ve kötü, bir kilimin iki zıt renkli ipliği gibi
Deseni tamamlıyordu artık.
Biz, paslı bir çiviyle toprağa çizilmiş çocuklar,
O gün anladık ki,
En büyük zafer, yenmek değil, bütünleşmekmiş.
Ve o dağın zirvesi, varılan bir yer değil,
O Işığın kendisi olup, her zerreye dağılmakmış...
Ali Gün
İngiltere