Şehrin en eski mahallesinde, 
yıllardır kimsenin uğramadığı bir ev vardı.
 Çatısı çökmüş, pencereleri kırılmış,
 kapısı ise paslı menteşelerinde sallanıyordu.
 Çocuklar buradan uzak durur, yaşlılar 
“o ev lanetlidir” derdi.

Bir akşamüstü, şehirden uzaklaşmak isteyen bir genç,
 merakına yenik düşüp o metruk eve doğru yürüdü.
 Kapıyı itince, eski ahşap gıcırdayarak açıldı. 
İçerisi toz ve küf kokuyordu; duvarlarda karalanmış 
eski yazılar ve zamanla solmuş fotoğraflar asılıydı.
 Her adımında tahta zemin inliyor,
 sanki ev kendi feryadını duyuruyordu.

Genç, eski bir merdivenin sesini takip ederek üst kata çıktı. 
Orada, büyük bir aynanın önünde bir gölge fark etti. 
İlk başta kendi yansıması sandı, 
ama gölge onun hareketlerini taklit etmiyordu; 
kendi iradesiyle hareket ediyor,
 adeta evin karanlığından besleniyordu.

Kalbi hızla çarparken, gölge birden konuştu:
“Beni buraya sen getirdin.”

Genç, dehşet içinde geri kaçmaya çalıştı, 
fakat kapı artık kilitlenmişti.
 Ev, bir anda canlıymış gibi hırıltılarla doldu. 
O andan sonra ne gençten ne de o evden bir iz kaldı; 
sadece kırık pencerelerden sızan ay ışığı,
 boş odaları sessizce aydınlatmaya devam etti.

Mahallede hâlâ o evi görenler olur; fakat kimse,
 o geceden sonra içeride ne olduğunu bilmiyor. 
Sadece rüzgar estiğinde, 
kırık camlardan garip bir fısıltı duyuluyor:
“Beni buldun… şimdi sen de benimle kalacaksın.


Genç, kapının kilitlendiğini fark ettiğinde, 
tüm bedeninde bir soğukluk hissetti. 
Bir an için kalbinin durduğunu düşündü. 
Panik içinde etrafına bakındı, 
ama ne kadar çırpındıysa da hiçbir çıkış yolu bulamadı. 
Yalnızca karanlık duvarlar ve eski,
 topraklı havada yükselen o korkunç fısıldamalar vardı. 
Gölge hala aynada sabit duruyor, gözleri parıldıyordu,
 sanki gülümsüyordu ama o gülüş, 
bir çığlık gibi kulaklarında yankı yapıyordu.

“Buradan çıkamazsın…” dedi gölge,
 sesindeki soğukluk genç adamın kemiklerine işledi.
 “Senin gibi birini bekliyordum. 
Buraya ait değilsin, ama buraya ait olacaksın.”

Genç, her geçen saniye daha da sıkıştığını hissetti.
 Nefes almak zorlaşıyor, odadaki havası vücudunu ağırlaştırıyordu.
 Ellerini gövdesine kapattı, içindeki korkuyu bastırmaya çalıştı.
 Fakat her adımda, ev sanki daha da daralıyor, 
odalar birbirine yaklaşıyor gibiydi. 
Sanki zaman ve mekanın bükülmesiyle, 
ev bir canavara dönüşüyordu.

Bir anda, aynadaki yansımasında kendisini görmemeye başladı. 
Yavaşça, uzaktan bir şeyler hareket ediyordu. 
“Ne?” diye fısıldadı. O şey, aslında gölgenin kendisi değildi…
 Aynanın derinliklerinden bir başka varlık,
 bu sefer gerçekten dışarı çıkıyordu.

O varlık, genç adamın gözlerinin içine bakarak,
 hiçbiri insan gibi olmayan bir sesle konuştu:
“Geldiğin yerin adı yok, ama seni buraya getirenin bir hikayesi var.”

Birden, duvarlardaki eski yazılar canlanmaya başladı. 
Onlar da sanki birer varlık gibiydi; her harf, her kelime,
 birer iplik gibi karanlıkta dans ediyor, birbirine bağlanıyordu. 
Sonunda, bütün duvarlar komple kararmış 
ve sanki bir yüz gibi ortaya çıkmıştı.
 O yüz…
O yüz, tanıdık bir yüz…

Gencin gözleri büyüdü.
 Yüz, tam da onun eski bir fotoğrafından çıkıyordu. 
Fotoğrafı tam hatırlayamıyordu ama…
Aniden hatırladı: 
Çocukluğunda kaybolan, yıllar önce kaybolmuş olan kardeşiydi bu!
Ama kardeşi, kaybolduğunda bir çocuğa aitti, 
oysa burada karşısında, şimdi bir yetişkin olarak duruyordu. 
Gülümsüyordu. 
Ama bu gülümseme, bir insan gülümsemesi değildi. 
Bir tür iblis gülüşüydü.

“Gördüğün her şey, senin bilinçaltındaki korkulardır.
” dedi o yüz, sesi artık evin her yerinde yankılanıyordu.
 “Ama buradayım. 
Beni gördüğün andan itibaren, buranın bir parçası oldun.”

Ve aniden, o gülüşün sesi, karnına saplanan bir bıçak gibi kesildi.
 Gencin bacakları yere yığıldı. 
Çığlık atacak kadar korkmuştu, ama sesi çıkmadı. 
Yavaşça, evin karanlık köşelerine doğru çekildi. 
Bir şeyler onu yutuyordu. 
Evet, ev… 
O büyük metruk yapı, şimdi onu sindirmeye başlamıştı.

Bir anda, her şey sessizliğe gömüldü. 
O an, yıllardır kimsenin uğramadığı o evde, hiçbir ses kalmadı. 
Fakat… kapalı pencerelerden bir sızıntı gibi, 
bir fısıldama duyuluyordu.
“Buraya ait olanlar… asla çıkamaz.”

Ve işte o andan sonra, o ev bir kez daha boş kaldı. 
Ama yalnızca dışarıdan bakıldığında boştu. 
Gerçekten kimse var mıydı, kimse bilemedi. 
Fakat zamanla, o evin etrafında gezinen kimse de kalmadı. 
Yalnızca, gece rüzgarı geçtiğinde
, o karanlık evden çıkan o korkutucu fısıldama duyulurdu.

“Beni buldun… şimdi senin de sırasın.”



.

02 kasım2025
( Buradan Çıkamazsın başlıklı yazı AuBaDe) tarafından 11/3/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu