
Zaman içinde değişmeyen şey pek yok gibi; duygular,
düşünceler, insanlar, yerler ve dünya. Birkaç yıl önceki dünya ile şimdi yaşadığımız
andaki dünya aynı değil. İnsanlar da ve insanların düşünceleri de aynı değil.
Zamanla her şey değişiyor. Değişim evrenimizin olmazsa olmaz kavramlarından
birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bir şeyler durmaksızın değişiyor ve dönüşüyor.
Burada insan için önemli olan ise kuşkusuz neye dönüştüğü. Değişim rüzgarları
içerisinde savrulan insan neye dönüşüyor? Daha zalim birisine mi, daha merhametli
birisine mi, daha kötü birisine mi yoksa daha iyi birisine mi? Elbette bu
dönüşümü gerçekleştiren değişimin dayandığı temeller bu hususta oldukça önemli
rol oynuyor. Ancak insanın özü de çok mühim. İnsanın özünde ne varsa onara
dönüşüyor. İnsanın özünde iyilik ve merhamet varsa iyi birisine, kötülük ve
zalimlik varsa kötü birisine dönüşüyor. O yüzdendir ki insan özünde ne olduğuna
bakmalı ve eğer gerekiyorsa özünde kötülükleri çıkarıp yerine iyilikleri
koyabilmeli. İnsan kalbinde ve zihninde hangi tohumu barındırıyorsa o tohum
filiz verip büyüyor zamanla birlikte. Bu süreçte insan kendisi tohumlarını koymasa
bile yabancı ot misali gönül bahçesinin toprağına bir şekilde düşmüş olan zalimlik,
haset, kıskançlık gibi tohumlardan filizlene otları temizlemesi gerekiyor. Aksi
halde bu kötü duygular öylesine gürleşiyor ki; insanın gönül bahçesinde
kendisinden başka bir tohumun filizlenmesine izin vermiyor. Bir kanser hücresi
gibi sarıyor insanın tüm yüreğini ve zihnini.
İnsan kendi yüreğinde ve kendi zihninde iyi bir bahçıvan
olmalı. Gönül toprağını sabırla işlemeli ve bu toprakta hangi tohumların
filizlenmesi gerektiğine karar vermeli. Bu toprağı ne susuz bırakmalı ne de
suya boğmalı. Çünkü zamanla birlikle geçirdiği değişim bu bahçenin içerisinde
ekili olan tohumlardan filizlenen duyguların toplamı olacak. İnsan bunu
bilmeli, bunun farkında olmalı ve bu istikamette bahçesini dizayn etmeli. Peki,
bu nasıl mümkün olabilir? İnsan nasıl iyi bir bahçıvan gibi gönül toprağını
hazırlayıp iyi tohumlar yetiştirebilir? Elbette bunun mümkün olabilmesi için
öncelikle iyi bir eğitim alması gerekir. Bireyler ve bireylerin oluşturduğu
toplumun iyiliği için eğitim olmazsa olmaz bir şarttır. İyi eğitim almış bir
birey gönül bahçesini dizayn edecek iyi bir bahçıvan olma yolunda ilk adımı
atmış demektir. Elbette bu kendi başına yeterli değildir. Çünkü her insan
bireysel gelişiminde kendisi de çaba göstermelidir. Öncelikle okumalıdır. Kendinden
önce yaşamış tüm insanların en büyük mirası kitaplardır. Kitaplarla düşünceler
yüzyıllarca öteye yolculuk yapabilir. Okumak insanın kalbindeki ve zihnindeki o
gönül bahçesinin toprağını işler, havalandırır, tavına getirir, sular. Okumayan
ve öğrenmeyen insanların gönül bahçelerinin toprakları sertleşmiştir,
bakımsızlaşmıştır, kurumuştur. Öyle ki böylesi topraklara yeni bir tohum ekmek
ve bu tohumu filizlendirmek zorlaşmış ve hatta imkansızlaşmıştır. Kurak çöle
benzer bir toprakta iyilik ve merhamet tohumları nasıl filizlenebilir? İnsan
okuyarak gönül bahçesinin toprağını işler ve hatta bu bahçenin sınırlarını
genişletir. Okumak ve öğrenmek insanın kişisel gelişiminde olmazsa olmaz
öğelerdir. Çünkü bu konuda hiçbir zaman yeteri kadar yoktur, olmaz. İnsan hiçbir
zaman; “Artık benim bu dünyada okuyacak ve öğrenecek hiçbir şeyim kalmadı.” diyemez.
Bu mümkün değildir. Buna inanan insan maalesef tüm algı kanallarını kapatmış
bir insandır. Hem kendi bireysel gelişimini durdurmuştur hem de içinde
bulunduğu topluma katkı sağlamayı bırakmıştır. Elbette böylesi insanlar da
değişir ve dönüşür. Ama bu durumda söz konusu değişim ve dönüşüm negatif yönlü bir
değişim ve dönüşüm olacaktır.
Gündelik yaşamımızda yaptığımız her bir eylem zaman
içinde yankılanarak büyür ve bizi belli sonuçlara götürür. Meşhur bir söz
vardır, denir ki “Roma bir günde kurulmadı.”. İnsan da aynı bu sözün özünde
bahsedildiği gibi sahip olduğu sonuçlara bir günde ya da bir anda ulaşmamıştır.
Bu bir dizi eylemin bir sonucudur. Kendimden bir örnek vermek isterim bu
konuda. Ben uzunca bir süredir fazla kiloları olan bir insanım. Şimdilerde bu
duruma obezite ismi veriliyor. Gerçek şu ki ben bir günde şişman bir insan
olmadım. En son yediğim öğle yemeği ya da en son yaptığım kahvaltı beni şişman
bir insan haline getirmedi. Aynı şekilde nasıl bir günde ya da bir öğünde
şişman bir insan olmadımsa bir gün yemek yemeyerek ya da bir öğün atlayarak da
fazla kilolarımdan kurtulamam. Bu mümkün değildir. İçinde bulunduğum şişmanlık
durumu yalnızca bir sonuçtur ve bu sonuca ulaşmak için için zaman içinde birçok
tercih yapmışımdır. Yani öğünlerimde yüksek kalorili yiyecekler tercih
etmişimdir, hareketsiz bir yaşamım olmuştur, öğünler dışında abur cubur olarak
tabir edilen yüksek kalorili atıştırmalıkları tüketmişimdir. Belki tek başına
kilo almak için bu bahsettiklerim o kadar da fazla etkili olmamıştır ama zaman
içinde birikerek şu an içinde bulunduğum sonucu doğurmuştur. Yani insanı
elbette tek bir sigara kanser ya da KOAH hastası etmez ama yirmi yıl boyunca
her gün içtiğiniz iki paket sigara sizi bu hastalıkların pençesine düşürebilir.
İşte bu yüzdendir ki şimdiki zamanda yaptığımız her eylem önemlidir ve büyük
bir bütünün parçasıdır. Her insanın sahip olduğu değişim ve dönüşümün önemli
parçalarıdır bu eylemler. Zaman içinde yankılanır ve yığılarak büyürler.
Biz insanlar zaman çizgisini algılamakta çoğu zaman
hataya düşeriz. Sanırız ki zaman yalnızca yaşadığımız andan ibarettir. Halbuki
zaman doğumumuzla ölümümüz arasındaki çizgidir bizim için. Bu çizgide geriye
doğru gitmek imkansızdır. Her an ileriye doğru sürüklenmekteyiz. Ama bizler
sanki ileriye doğru gidiyormuş gibi değil de olduğumuz yerde duruyormuş gibi
hissediyoruz. Saatler, günler, haftalar ve hatta aylar geçmiyormuş gibi
hissettirirken yılların bir anda geçmiş olduğunu fark etmemiz bu yüzdendir. Kendini
yetiştirebilmiş, kendi bireysel yaşamında değişiklikler yapma kudretine sahip
insanlar zamanın bu doğrusal hareketinin farkında olan insanlardır. Elbette bu
farkındalığa sahip olabilmek içinse emek harcamak gerekir. Nasıl yüreğinin ve
zihninin gönül bahçesini işlemek amacıyla iyi bir bahçıvan olabilmek için emek
ve çaba harcamak gerekiyorsa bunun için de aynı şekilde emek ve çaba harcamak gerekir.
Esasında bunlar birbirinin aynı şeylerdir. İyi bir bahçıvan bununda
farkındadır. Çünkü bahçıvan bahçesinde yalnızca güneşli bir gün yaşanmayacağını
bilir. Eğer sonbahar mevsimindeyse kış mevsimine ya da kış mevsimindeyse ilk
bahar mevsimine hazırlıklar yapar. İnsanda gelecekte karşılaşacağı sonuçlar
için hazırlıklar yapmalıdır. İyi sonuçlarla karşılaşmak istiyorsa iyi alışkanlıklar
edinmelidir. Esasında hayatımızda çoğu zaman bunu yaşarız. Örneğin hayatımızda
hayatımızın istikametini belirleyen sınavlar vardır. Üniversite sınavı bu
sınavlara örnek olacak verilebilir. Benim zamanında lise deniliyordu ama şimdi
ortaöğretim deniliyor. Bir orta öğretim son sınıf öğrencisini ele alalım. Bu
öğrenci eğitim ve öğretim senesinin başında olsun yani eylül ayında. Üniversite
sınavı da haziran ayında yapılsın. Bu öğrencinin sınava on ayının olduğunu gösterir.
Basit bir matematik hesabıyla on ayın üç yüz gün olduğunu hesap edebiliriz (10 x
30 = 300). Bu üç yüz gün boyunca öğrenci eğer düzenli olarak ders çalışırsa ve
günde en azından yirmi soru çözerse bu üç yüz günde altı bin soru eder (300 x
20 =6000). Günde yirmi soru elbette fazla bir zamanını almaz. Ama on ayda altı
bin soru oldukça yeterlidir. Bu öğrenci bu alışkanlıkla üniversite sınavında elbette
başarı elde edecektir. Ancak günlük rutinlerinden vazgeçmeden yalnızca sınava birkaç
hafta kalan yüzlerce soru çözen ya da hiç çözmeyen bir öğrenci sınavda başarılı
olamayacaktır. Bu başarısız olma sonucu ise on aylık bir süreci kapsamaktadır.
Örneğe sığ bir bakış açısıyla baktığımın elbette farkındayım. Çünkü günümüzde
öğrencilerin üniversite sınavına yalnızca on aylık bir sürede değil üç dört
sene süren lise hayatları boyunca hazırlandıklarını biliyorum. Bu örneği
detaylara takılmadan özünden anlatmak için kullanıyorum. Başarı ya da başarısızlık
sonucu bir sürecin sonucudur demek istiyorum.
Uzun lafın kısası insanın gelecekte ne halde olduğu şimdi
yaptığı ve yapmaya devam edeceği eylemlerle ilgilidir. Bu eylemlerin bir
sonucudur. Bu hayatın önlenemez değişim ve dönüşümüdür. Bundan on yıl sonra
daha mı şişman olacağız, daha mı zayıf olacağız; daha mı hasta ya da daha mı
sağlıklı olacağız; daha mı fakir ya da daha mı zengin olacağız işte tüm bunları
belirleyen şu anki eylemlerimiz, gönül bahçesinde ektiğimiz tohumlardan
kaynaklanmaktadır. Elbette hayat denkleminde her şey insanın kontrolünde
değildir ve oldukça fazla değişken mevcuttur. Ancak bir insan doğuya doğru
yürüyorsa doğudaki yerleşim yerine ulaşır. Doğuya doğru yürüyüp de kuzeydeki
bir yerleşim yerine ulaşamaz. Bu durum içinde bulunduğumuz evrenin kuralıdır.
Bir tarlaya buğday tohumu ekerseniz buğday hasat edebilirsiniz. Buğday ekip de
mısır hasat etmek olmaz. Bu mümkün değildir. Bir bahçeye gül dikerseniz o diktiğiniz
fideden gül çıkar, elma çıkmaz. Değinmek istediğim mühim husus şudur ki;
hayatın karşı konulamaz değişim ve dönüşümünü kontrol etmek insanın
ellerindedir. Nasıl değişeceğimize ve neye dönüşeceğimize karar verebiliriz. Hiçbir
şey eskisi gibi kalmaz hayatta.
O hâlde insanın kendisine sorması gereken soru şudur:
Bugün gönül bahçemde ne yaptım? Hangi tohumu ektim, hangisini söküp attım,
hangisine bilmeden can suyu verdim? Çünkü çoğu zaman kötülükler bilinçli
tercihlerden değil, ihmalden beslenir. İnsan zalim olmayı planlayarak değil,
merhameti ihmal ederek zalimleşir. İyilikten vazgeçtiği için değil, iyiliği
ertelediği için sertleşir. Gönül bahçesi de böyledir; bakılmadığında kendi
hâline bırakıldığında, en hızlı büyüyen şey ne yazık ki yabani otlardır. İnsan
çoğu zaman “Ben kötü biri değilim.” diyerek kendisini temize çıkarır. Oysa
mesele kötü olmak ya da iyi olmak değildir. Mesele, ne yönde değiştiğimizdir.
Çünkü değişim durağan değildir; ya iyiliğe doğru akar ya da kötülüğe. Yerinde
saymak diye bir şey yoktur. İnsan farkında olmadan ya merhameti büyütür ya da
hoyratlığı. Ya sabrı çoğaltır ya da öfkeyi ve bu çoğalış, zamanla insanın
karakteri olur. Bir gün dönüp aynaya baktığında gördüğü şey artık tek tek
eylemlerinin toplamı değil, onların oluşturduğu alışkanlıklar ve
alışkanlıkların inşa ettiği bir kişiliktir. İşte bu yüzden küçük şeyler
önemlidir. Bugün okunan birkaç sayfa, bugün edilen içten bir dua, bugün
tutulmuş bir öfke, bugün vazgeçilmiş bir kötülük. Bunların hiçbiri tek başına
hayatı değiştirmez gibi görünür. Ama zaman, küçük şeyleri büyütmekte ustadır.
Nasıl ki ihmal edilen küçük alışkanlıklar insanı fark ettirmeden yanlış bir
sona sürüklüyorsa, iyi niyetle yapılan küçük eylemler de insanı yavaş yavaş
doğru bir yere taşır. Zaman kimseye torpil geçmez; ne iyiliği unutur ne
kötülüğü. Her şeyi biriktirir, saklar ve günü geldiğinde önümüze koyar.
İnsan,
gelecekte karşılaşacağı hayatın mimarıdır ama çoğu zaman bunun farkında
değildir. Bugün attığı adımın yarın hangi kapıya çıkacağını düşünmez. Oysa
hayat, rastgele açılan kapıların toplamı değildir. Hayat, hangi yöne
yürüdüğümüzün sonucudur. İnsanın kader diye adlandırdığı pek çok şey, aslında
uzun zamana yayılmış tercihlerinin sessiz sonucudur. Bu yüzden insan geleceğini
merak ediyorsa, bugünkü hâline bakmalıdır. Çünkü yarın, bugünün büyümüş
hâlidir. Değişimden kaçmak mümkün değildir. Zaman akacak, dünya dönecek, insan
yaşlanacak. Ama insanın nasıl bir insana dönüşeceği hâlâ kendi iradesindedir.
Gönül bahçesi her gün yeniden ekilir; farkında olsak da olmasak da. Mesele,
bahçeyi kaderine terk etmek mi, yoksa eline küreği alıp sorumluluk almak mı
istediğimizdir. Çünkü insan, eninde sonunda ektiğini biçer. Hiçbir hasat,
tohumu ektiğimiz günü unutturmaz. Hiçbir şey eskisi gibi kalmaz hayatta. Ama
insan isterse, değişimin yönünü belirleyebilir.
Şimdi
insan neye dönüşeceğine karar vermeli; Farz Kafka’nın meşhur eserindeki Gregor Samsa
gibi bir böceğe mi yoksa Victor Hugo’nun meşhur eserindeki Jean Valjean’nın
dönüştüğü kendi kurtuluşunu başkalarının hayatını güzelleştirerek arayan bir
insana mı?