
Basamakları
kırık dökük,
Gömleği
yamalı, pantolonu sökük,
Böyle
akşamüstü güneş batarken,
Eskimiş
bir merdivenin gölgesiyim ben,
Hiçbir
yere ulaşmayan bir merdiven,
Birçok
kişiyi çıkarmış yukarı
Ve
birçok kişiyi indirmiş aşağı,
Ama
kendisi ne yukarı çıkabilmiş,
Ne
de aşağı inebilmiş,
Hayat
duvarının kenarında terk edilmiş,
Ötelenmiş,
Ötekileştirilmiş,
Kırık
dökük bir merdiven.
Adımı
unuttum aynalara bakarken,
Çünkü
gözbebeklerimde,
Bin
bir yamalı belleğimde,
Hayat
defterimde,
Beni
hatırlayan bir yüz bile kalmadı.
Kalabalıklar
içinden geçiyorum,
Silikleşmiş
bir gölge,
Unutulmuş
bir hayal misali,
Ölmüşüm
de silinmişim sanki,
Çarpıyorum
insanlara
Ama
kimse üşümüyor benden.
Bazen
bir ses arıyorum gecelerde,
Yalnızca
bir ses,
Belki
yalnızca alelade bir nefes,
Sadece
“buradayım” desin yeter,
Bu
yalnızlık ölümden de beter.
Fakat
gece,
Fakat
karanlık,
Fakat
soğuk,
Yalnızlığın
çığlığı boğuk,
İçimde
intihar eden çocuk,
Benden
daha kimsesiz çıkıyor her defasında.
Gökyüzündeki
yıldızlar bile
Düşerken
kimseye haber vermiyor.
Çaresizlik
dediğim zulüm,
Bir
çığlık değilmiş meğer,
İçine
doğru çöken bir sessizlikmiş insanın,
İliklerine
kadar işleyen ıssızlık,
Can
sıkıntısından çalınan bir ıslık.
Ne
kadar çok susarsa,
O
kadar ağırlaşıyormuş insan
Ve
ne kadar çok kanarsa,
O
kadar çok yalnızlaşıyormuş.
Omuzlarım
bu yüzden düşük,
Sesim
ince ve çatallı,
Taşıyacak
kimsem de yok
Kendimden
başka.
Bir
kapı çalsa diye beklersin yıllarca,
Ancak
açacak gücün de kalmaz zamanla.
Umut
da katledilmişti ya zaten bahtınla.
Kimsesizlik,
Adımı
ezberlemiş en sadık dostum misali
Her
akşam yanıma oturuyor,
Çaresizliğin
göğsümün tam ortasında oturması gibi.
Ve
ben
Bir
gün geçer diye beklerken hayatı,
Hayat
benden sessizce geçip gidiyor.
Çığlık
çığlığa düşlüyorum zamanı,
Zamansız
ağıtları,
Hiç
gelmeyen vaatleri,
Gecenin
geç vakitleri,
Ömrümün
erken
Ve
ben
Arkasından
bakıyorum,
El
sallamıyorum.
Çünkü
çaresizlik
Yazarın
Önceki Yazısı