Bir anafordan diğerine sürüklenirken zihnim, ruhum aynı iklimin rüzgârlarında salınmakta. Bir Fikret Kızılok şarkısında nota olsam diye çok içimden geçirdim yıldızsız gecelerde. Çoktan yitirmiş olsam da sol anahtarını hayatın, ezgi ezgi yeniden doğsam diyorum bir Anadolu köyünde, herhangi bir aşığın yüreğinde yeniden. Yeniden başlasam hayata, yeni hayallerin peşinde ve bu kadar çabuk eskimese yaşanılanlar.
Yalnızca kum ve güneş değildir çöl denilen. Yalnızlık çölü de bulunmaktadır, pişmanlık çölü de ve keşkeler çölü de. Tüm bu çölleri bildim, tüm bu çölleri tanıdım, tüm bu çöllerden geçtim. Nedir bilirim ruhun ve zihnin açlığını. Ne demektir bilirim ruhun ve zihnin susuzluğunu. Hepsini birer birer ve yaşayarak öğrendim. Yüz yaşında değil belki yüreğim. Ama yüz yerinden yüz ayrı okla yaralıdır bilmekteyim. Kan damlar uyandığım sabaha, kan damlar geceleyin izlediğim yıldızlara. Kabuk bağlamamıştır henüz yaralarım. Durmaktadır hala ilk günkü acısıyla sol yanımda.
Her zaman ağlamaz elbette gözlerim, her zaman acıyla kıvranmaz yüreğim. Bende gülerim, bende sevinirim. Bende münasebetsiz bir esprinin içinde bulurum kendimi çoğu zaman. Hep kışı yaşayacak değil ya yüreğim. Bende uğrarım baharlarına hayatın, bende uğrarım yazlarına. Neşe pınarına yakın oturmak isterim sık sık. Yüzümde acınası bir gülümseme olsa da çoğu zaman, çoğu zaman bende otuz iki dişimle gülerim. Çünkü etimle kemiğimle ve de bizzat yüreğimle her şeyden önce en çok insanım. Arada sırada yanarım, yanar düşlerim, yanar düşlediklerim.
Ağustos ayının en sıcak gününde üşüyorsam şimdi, bunun ne ağustosla ilgisi olmalı ne de sarı sıcak yaz günüyle. İnsanın zihninde kar yağıyorsa ve tüm yollarını kapatmışsa çarelerin, yaz gününde de üşür insan bilmekteyim.
Ruhum bedenime sığmayacak kadar büyük ve bedenim ruhumu taşımaktan yorgun. Zihnimin fırtınalı iklimine alışkın yüreğim. İnsanlar gelir geçer rıhtımından yüreğimin, yüreğim ki yüz yıllık bir yalnızlığın ortasında yüzyıllık bir rıhtıma sahip. Kimse kalıcı değil bu rıhtımda. Tüm gelenler çapkın denizci edasıyla çiğnemekteler toprağını yüreğimin. Gidecekler ve gelmeyecekler öğrendim bunu ve çocuktum. Şimdi hala o çocuk yaşamakta o yüzyıllık rıhtımda ve alıştım dese de alışamıyor vedalara.
Uzun yıllar içinde kısa sevinçlere ve dinmeyen ağıtlara şahit oldu gözlerim. Gülmek belki de en çok bana yakışıyordu ve belki de en az ben güldüm gerçekten. Gerçekler içinde hayal kuran bir çocuk olmaktan vazgeçmesem de karşı koyamadım gerçeklerine hayatın. Gerçeklerden vazgeçemedim, gerçeklerle vakit geçiremedim. Bir çelişkiden ibaretti ömrüm. Çetin bir çatışmanın tarafı değil ev sahibiydim. Sonra parça parça yok oldu sahibi olduğum kara parçaları. Ne ayak izi kaldı gelenlerin ne de serkeş nefesi.
Ölürsem ben bir gün, yani silinip giderse varlığım dünyadan, benden geriye kalan belki birkaç satır yazı, belki de koskoca bir hiçlik. Bilemiyorum bunu. Belki de bilmekten korkuyorum. Bilmek istemiyorum. Nedenler arasında geçti ömrüm yalnız. Soru işaretleri arasında eskittim ruhumu. Soru işaretlerine astım yorulan zihnimi dinlendirmek için…