Zihnimin sarp kayalıklarından en az yüreğim kadar büyük bir kaya yuvarlandı artık yorgun ruhumun üzerine.  Gökyüzü kurşun grisi ve ağırdı. Dokunsan ağlayacak bir insan gibiydi gökyüzü, dokunsan yağacaktı. Hangimizin içinden geçmemiştir ki gökyüzüne dokunmak, bulutları hissetmek tenimizde, gözlerimizle gördüğümüz gibi. Hâlbuki farklı değil midir gördüklerimizle hissettiklerimiz.

 

Durmaksızın ağlamak istiyordum, dolmuştum. Ne yapsam, nereye gitsem olmuyordu. Kendimden kurtulamıyordum. Düşüncelerim arasında sıkışıp kalmıştım. Pusulası yitirmiş bir maceraperest kadar çaresizdim. Çöldeydim, bir başınaydım. Açlığın ve susuzluğun içinde kaybolmak üzereydi yüreğim. Berbat bir haldeydim.

 

Geçmişin gölgesinde kaybolmuş gibiydim. Zaman içinde seyahat ediyordum. Tüm mekânlar üzerime üzerime geliyordu. Yeryüzüne sığamıyordum. Acınacak kadar küçük görüyordum bedenimi. Duygularım silikleşmiş ve birbirlerine karışmışlardı. Bir saniye önce sevdiğimden bir saniye sonra nefret ediyordum. Bana neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Umudumu yitirdiğimi düşünüyordum, tüm anlamları kaybettiğimi.

 

Sonra zihnimin sarp kayalıklarından en az yüreğim kadar büyük bir kaya yuvarlandı artık yorgun ruhumun üzerine. Gökyüzü kurşun grisi ve ağırdı. Ruhum inledi acıyla ve ilk defa hissetti ağırlığını hüznünün. Tam da vazgeçmek üzereydi ki yaşamaktan. Üzerine yuvarlanan en az yüreğim kadar büyük kaya parçasına baktı bir an. Ruhumun gözleri olsaydı ağlardı. Olmayan gözleriyle ağladı ruhum. Olmayan gözyaşları ıslattı zihnimin sarp kayalıklarından yuvarlanan en az yüreğim kadar büyük olan kayayı. Sonra kurşun grisi ve ağır gökyüzüne yükseldi ağıdı. Ağıtı dokundu kurşun grisi ve ağır gökyüzüne. Gökyüzü ağladı. İlk düşen yağmur damlasıyla dindirdi susuzluğunu yüreğim. Her düşen yağmur damlasında filizlendi umudum. Tam da vazgeçecekken sıkı sıkıya hayata tutundu ruhum. Arındı tüm acılarından hayatın. Geçmişin zincirlerinden kurtuldu ve sanırım ilk defa bu kadar huzurluydu.

 

Olmayan gözleriyle izledi zihnimin sarp kayalıklarında doğan güneşi ruhum. Sonra ağır adımlarla yeşil ovalara, umudun ve huzurun içine yürüdü. Aradığının ne olduğunu bilmiyor olsa da aramaktan vazgeçmişti bir an. Aradığı çıkarmıştı ruhumu zihnimin sarp kayalıklarına. Belki de kayalıkların ardında sanmıştı aradığını ruhum. Hayır, vazgeçmedi aramaktan. Yalnızca aradığının her zaman kendisiyle beraber olduğunu buldu zihnimin sarp kayalıkları üzerinde.

 

Hiçbir ruh hiçbir zaman vazgeçmemeli yaşamaktan. Asla pes etmemeli ve umutsuzluğun karanlık pençelerine asla düşmemeli. Hala yaşıyorsa insan hala umut vardır çünkü. Hepimiz hala en fazla insanız. Hata yapmaktayız. Yalnız kalmaktayız. Yıkmakta ve yıkılmaktayız. En önemlisi ise aramaktayız bazen ne aradığımızı bilmesek de.

 

( Arayış başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 3.08.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu