Hasta ziyaretinin başlamasına kısa bir zaman vardı. Hastane bahçesindeki kameriyeye doğru yöneldiğimde güller arasındaki kanepede oturmakta olan yaşlı bir adam dikkatimi çekti.
“ Selamünaleyküm ! “ dediğimde başını çevirip güleç bir yüzle “ Aleykümselam ! “ diyerek selamımı aldı. Yavaşça yanına oturdum .
“ Hasta mısın Dede ! “ diye sorduğumda “ Hayır , yavrum ! Ben bu yakınlarda otururum ve zaman zaman dinlenmek için bu bahçeye gelirim . “
Sonra sohbet koyulaştı ve konu her zamanki gibi askerlik hatıralarına kadar uzandı . “ Ben ikinci cihan harbi sonrası askerlik yaparken bizim kumandanımız Salih Omurtak Paşa idi. Çok meşhur bir kumandandı . Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kumandanlarındandı . Yunan Harbinde büyük taarruzda çok büyük kahramanlıklar gösterdi. 1927-30’lu yıllarda da Ağrı Dağındaki Kürt İsyanında muvaffak olmuş . İşte bu Omurtak Paşa bizim kumandanımızdı ve her asker onu çok severdi.Ben bir gece nöbette uyuya kalmışım . Paşa beni bu halde yakalamış ve ben de bu vaziyette çok mahcup ve suçlu bir vaziyette karşısında esas duruşta boynumu büküp beklerken “ Bak oğlum , dedi . Senin bir anlık uykun düşmanın baskın yapması ve arkadaşlarının ölümü demektir. Eğer sizler ölürseniz ben annelerinize ne cevap veririm .. Sizler bana emanetsiniz .”
İhtiyar sözün burasında ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı . 60 – 70 yıl önceki mahcubiyeti belli ki tekrar yaşıyordu . Paşa Baba’nın asker evladına uyarısı benim beynimde de zonkladı durdu “ Sizler ölürseniz ben annelerinize ne cevap veririm ! “
Bir zamanlar böyle paşalar vardı . Askerine bir baba gibi davranan ve onların birer emanet olduğunun bilincinde onurlu paşalar ..
Paşalar (generaller ) bu milletin gözbebeği olan ordumuzun en üst komutanlarıdır . Onlar siyaset üstü saygıdeğer şerefli askerlerdir . Onlar politika ile uğraşmazlar ziyarete gittikleri köylerin kahvelerinde sohbet ederken “ Hangi partiye oy verdiniz ? “ diye sormazlar “ A partine mi verdiniz , yazıklar olsun . O partiye oy verenlerin elleri kırılsın . Onlar memleketi sattılar .” diye köylüleri azarlamazlar.
Omurtak paşaların zırhlı araçları , korumaları, villaları yoktu. Onlar bu milletin gönül yoldaşları ve baş tacıydılar. Bu millet onlara sevgi ve saygıyla bağlıydı. Ama sonra yıllar geçti . Paşalara “ general “ denmeye başladı . Türk halkı sarsılmayan bir vefa duygusu ile kafa yapılarına uymayan siyasi partilere tavır koyup, ellerindeki silahları “ Cumhuriyeti koruma ve kollama “ bahanesiyle millete yönelten bu generallere yine de gönlündeki sevgiyi katıp “ Paşam “ diyordu.
27 Mayıs 1960 tarihinde genç bir Harbiye öğrencisi olarak Başbakanlık binası önünde ellerimizde silahlarla mevzilendiğimizde “ memleketi kurtarıyor (!) “ olmanın heyecanı içindeydim .
1961 yılında o generaller tanımadığım fakat halkın çok sevdiği bir Başbakanı ve iki Bakanı astılar . Yıllar sonra milletimi daha yakından tanıdığımda anladım ki çok büyük bir hata yapılmış asker gırtlağına kadar politikaya bulanmıştı .
22 Şubat 1962 darbe teşebbüsünde Kara Harp Okulu kumandanımız Kurmay Albay Talat Aydemir’in askerlikten atılması ve Harbiye öğrencilerinin de tekrar siyaset sahnesine çıkan İsmet İnönü’nün onayı ve Meclis’in affıyla kurtulması sonucunu doğurmuştu . Sonra 21 Mayıs 1963 .. Yine Harp Okulu isyanı , bin küsur öğrencinin askerlikten atılması ve Talat Aydemir ile iki yardımcı subayın idamı …
Sürüldüğüm kentte terfii gecikmiş genç bir asteğmen olarak nöbette iken Eskişehir Askerlik Dairesi Başkanı Kurmay Albay’ın yolda yaklaşmakta olduğunu fark edince koşarak karşıya çıktım . Çakı gibi bir esas duruş ve selamla tekmil verince çok memnun oldu . Sonra gecenin ayazında kışlanın merdivenlerinde bana ihtilalcileri anlatmaya başladı . Biraz çakırkeyifti ve bir baba gibi anlattıkça benim ufkum açıldı “ Bunların en kültürlüsü Hürriyet Gazetesi okur . Generaller askerin politikacısıdır “ diyordu .
12 Mart 1971 öncesi generallerin kontrolundaki cuntalar işi azıtmışlar sosyalist bir devrimi planları bile hazırlanmıştı . Sonra yasal hükümetin muhtıra ile alaşağı edilmesi ve generallerin egemenliği devam edip gitti .
Yıllarca boyunca bir Başbakan’ın asılmasının hüznünü ve milletime karşı duyduğum gizli utancı hissettim .
Nihayet 12 Eylül 1980 askeri darbesini de kader planında yaşadım . Memleketi kurtarmak (!) için birbirlerini acımasızca öldüren sağcı ve solcu vatan evlatları kendilerini son bir yıldan beri ellerini ovuşturarak seyreden Generallerin emriyle cezaevlerine toplandıklarında memleket zahiren sükuna kavuşsa da başka zulüm ve işkence kapıları açılmıştı.
Kürt asıllı vatandaşlarımız da bu darbeden nasiplerini aldılar . Diyarbakır askeri cezaevindeki akıl almaz dehşet ve işkencelerle PKK çetesinin çekirdek kadrosu oluşturuldu . Mamak askeri cezaevinde sağcı ve solcu gençler korkunç işkencelerden geçti .
Sarıkamış’ta daha 40 yaşında genç bir Binbaşı iken 1981 yılında emekliliğimi istediğimde generaller cuntasını lideri Kenan Evren , askeri hakimlerle hekimleri istisna tutarak “ Bizimle çalışmak istemeyenleri zorla tutacak değiliz “ dediğinde hiçbir pişmanlık duymadan ,arkama bakmadan çekilip gittim .
Yıl 1996 .. İktidarda yine generallerin sevmediği bir siyasi kadronun koalisyonla da olsa bulunuşu 28 Şubat 1997 muhtırasını getirdi . Hükümet , generallerin emirleri doğrultusunda düşürülmüştü . Başörtüsü mücadelesi ve binlerce inançlı subayın ordudan atılması ve dindar kesimlerin fişlenmeleriyle (kendi deyimleriyle ) “post modern “ bir askeri darbenin en ince metotları uygulandı . O karanlık dönemde Türkiye Cumhuriyetinin en ağır ekonomik çöküntüleri ve banka soygunları yaşandı .
2007 Yılına gelindiğinde 28 Nisan internet muhtırası yayına girdi . Cumhurbaşkanı seçimlerinde , Anayasa Mahkemesi ve muhalefet gruplarıyla politika tangosunun en son figürleri denendi.Görevleri sadece askerlik sanatını uygulamak olması gereken Generallerin dansı 50 yıldan beri bitmedi .
Lav silahları “boru” , ihanet belgeleri “ kağıt parçası “ oldu . Casus uçaklardan alınan görüntülerde askerlerimizin PKK tarafından şehit edilişi Genelkurmay’da seyredilirken bu millet hala “ Ben annelerinize ne cevap veririm ! “ diyen Omurtak Paşaları rahmetle anıyor .
E.Binbaşı Ahmet Müfit Kutlu – Altınoluk