Birçoğumuzun bildiği tarihsel bir olay vardır. Ankara savaşından sonra Yıldırım Beyazıt Timur’a esir düşer. Timur Yıldırım Beyazıt’ı esir aldıktan sonra kesinlikle ona kötü muamele yapmaz. Çünkü Timur’un Yıldırım Beyazıt’ı öldürmesi veya ona kötü muamele yapması ona bir şey kazandırmayacaktır. Bilir ki nasılsa Yıldırım elinde olduğu sürece Osmanlı Devlet'nni toparlanması mümkün olmayacaktır. Timur, Yıldırım Beyazıt’a kötü davranmadığı gibi hatta av partilerine ve bazı yerlere onu beraberinde götürür. Aralarında kendiliğinden bir dostluk oluşur. Bir gün Yıldırım Beyazıt Timur’a der ki : “ İkimiz de denk güçte idik de sen bizi nasıl yendin?” Timur gülümser ve der ki : “Yıldırım işaret parmağını ağzıma koy” . Yıldırım da işaret parmağını Timur’un ağzına sokar. Sonra Timur kendi parmağını Yıldırım Beyazıt’ın ağzına sokarak der ki: “ Yıldırım ısır.” İkisi de birbirlerinin parmağını ısırmaya başlarlar. Bir müddet sonra Yıldırım Beyazıt dayanamaz ve bırakır. Timur sorar: “ Neden bıraktın?” Yıldırım Beyazıt : “ Dayanacak gücüm kalmadı.” Timur gülümseyerek der ki : “ İşte, az daha sabretseydin ben pes edecektim. Savaş alanında da aynı şekilde az daha gayret etseydin sen kazanacaktın” der. Bizler de günlük hayatımızda birçok işe başlarız ve hevesimiz geçince bırakırız. Belki biraz daha gayret ve sabretsek kazanabileceğimiz birçok mücadeleyi kaybederiz. Hâlbuki atalarımız “Zahmet olmadan rahmet olmaz.” demiştir.
Her insan dünyaya gelirken belli yeteneklerle donatılmış olarak gönderilir. Her insanın içinde belli yetenekler vardır. Bu yeteneklerin ortaya çıkması için bazen kişinin kendini keşfetmesi bazen de birilerinin bu cevheri fark etmesiyle ortaya çıkar. Hepimiz biliriz ki cevherler, madenler kimisi toprağın bir metre altındayken kimisi bir kilometre altında olabilir. Keşif olayı uzman kişilerce yapılırsa bu cevher yeryüzüne fışkırarak çıkar. Bu noktada insanın kendisini tanıması gereklidir. Yani hangi yeteneklere sahip hangi sanatlara yatkın ve nelere eğilimli olduğunu insanın kendisinin bilmesi gerekir. Yunus Emre der ki :
“İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.”
Her insan kendini bilmekle ilme ve bilme başlayabilir. Eğer, bir insan kendini bilmeden ve tanımadan meslek edinmeye bir sanat öğrenmeye başlarsa yanlışlık yapma ihtimali çok yüksektir. Yunus Emre’nin dediği gibi “Bu nasıl okumaktır.” İnsan kendi yeteneklerini bilerek hedeflerini seçecek ve buna göre emek sarf edecektir. Hedefini olmayan gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez. Tabii, sadece yetenek tek başına yeterli değildir. Daha önemlisi bir insanda olması gereken çalışma, azim ve istikrardır. Bu konuda Thomas Edison “ Dehanın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu terdir. “ Kısacası, insan önce kendini tanıyacak ve kendi yetenek ve eğilimlerine göre bir alan seçtikten sonra o konuda çalışacak. Çalışmadan, kafa yormadan, mücadele etmeden ve çile çekmeden yeteneklerin eğitilmesi düşünülemez. Dünyanın en yetenekli insanı olsak bile gayret etmedikten sonra bir başarı elde edemeyiz. Örneğin, ham petrolü ele alalım. Hangi aşamalardan geçtikten sonra benzin, mazot veya tiner olabiliyor. Bu anlamda insan kendini bir cevher veya maden olarak tanımlayabilir; fakat işlenmesi gereken bir hammaddedir.
Lise yıllarımdayken çok sevdiğim bir basketbolcu vardı. Adı Tyrone Çurtis Bogues. Bu basketbolcuyu sevmemin en önemli sebebi boyunun 1.60 olmasına rağmen NBA’ da oynayabilecek oyun kalitesini tutturmuş olmasıdır. NBA’ da belki ondan daha kaliteli oyuncular da vardı. Ama o boya rağmen 14 sezon NBA’ da oynayabilmesi bence mucize bir olaydır. Basketbol gibi boy uzunluğunun önemli olduğu bir oyunda ve NBA’da bu kadar büyük bir başarıyı yakalayan bir insanda çok yüce bir ruh ve ideal vardır. Bir insan bu boyuyla bu başarıyı yakalayabiliyorsa istek ve istikrarı olan her insan her işi başarır demektir.
Birçoğumuz en ufak bir engel karşısında hemen mücadeleyi bırakıyoruz. Timur’un dediği gibi az daha gayret ve sabır etmediğimiz için “mücadele alanları”ndan yenik ayrılıyoruz. 160 cm’lik bir insan NBA’da 14 sezon oynayabiliyorsa ve Çiçero gibi çocukluğunda kekeme olan bir insan dünyanın en önemli hitabetçisi olabiliyorsa bizlerin oturup başarısızlık sebeplerimizi düşünmemiz gerekiyor. Doğarken bize verilen cevheri ne kadar yontarsak o kadar başarılı oluruz.