/karanlıktı, üşüyordum
ayaz yemişti gözlerim
hasret kokuyordum
telaşlı gibiydi sesim
birileri geçiyordu yoldan
ben kendimi çoktan
unutmuş gibiydim/
anne karanlık çöktü
bir ilkbahara aldandım
al dediler çok istediğimde
mızıkçılık edeceğimi bilmeden
pişman oldular sonra
çok ağladım
kan revan bir kışa
reva gördüler ömrümü
anne sabah olmuyor
yazıklarla, vahlarla bitirdiler beni
keşkelerle, pişmanlıklarla geçen
ömürler gibi çaresiz
ah’ım kalacak bu alemde
senin gibi güzel değil hiç bir şey
yazamıyorum ne kadar kirlendiğimizi
kelimelerim çok zavallı anne
saflıktan yana ne kaldı geriye
şimdi tam sırası derinden sarsılmanın
ay bir güneş gibi aydınlatınca geceyi
herşey sanki dizi dizi yıkılıyor önüme
ay doğmasın
yıldız yağmasın anne
korkuyorum
insansız evlerden
insafsız insanlardan
acının şerrinden çok korkuyorum
karanlık aydınlanmasın
örtsün herşeyi siyahlar
beyaz kirlenmesin
bari bir tek o
saf/temiz kalsın n’olur
yaralarıma tuz basanlardan
koru beni anne
safsata bu trajikomik hayat
kızın daha büyümedi
yine yenildi kuralcılara
çiğneyemiyorum anne
yasakları s/aklayamıyorum
gözlerim bir mermi oluyor
dehşetinden ben bile ürküyorum
anne beni azat et/sinler artık
sindirmesinler doğruluğa sığınıp
bıkmak bile yoruyor bazen
fena sızlıyor en çok canm
kendimi kendimden soyuyorum
bir aklım kalıyor geriye
akla ziyan aklım!
bakmak çözmüyor hiçbir şeyi anne
baktıkça asalaklar yapışıyor derime
dökemiyorum/sökemiyorum keneleri
ve silemiyorum bıraktığı(m) izleri
anne her şey manasız
beni de aldır sadeliğine
çokluktan yoruldum
sorumluluklardan azat et beni
az’a kanaat edelim
aç kanatlarını üzerime
koru beni anne
beni koru
benden bile
anne
n’olur koru
......................
’Beni burada arama
Arama anne
Kapıda adımı
Adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne ağlama’
Nevzat Çelik
.....................
fulya/ocak2011