/içli bir şiir gibi hüzün damlıyordu kirpiğinden
hayal kurmayı unuttuğundan beri/
yarını sevmedi solukların acizliği
düşlerken bir gülüşü
kendi ilmeğinden söküldü güneş
suskular en çok kanayanı buldu
çürüdü köpük, vuruldu zemheri
kırıldı kanatlarından kuşların sesi
/parmak uçlarını kutsayan toprak bereket doğurdu/
kendine yetemedi hiçkimse
duruldu nefes alışları ezginin
müjdeler getirecekti oysa
bir kış sabahı telefonun sesi
göze sığındı yağmalanmalar
bir hüzün yetecekti oysa dağlanmaya
öfke kuşattı geceyi af’lardan arınıp
beklenen gelmedi geceye
bekleyen gitmedi sabaha
/avare bir gökkuşağı renklerini soyundu üzerine/
ertelenmiş bir gelecek
borçlarını geçmişe döktü
bir özür yetecekti oysa
topyekün dağılmaya
an geldi, çoğaldık biz bize
ve uyandığımızda hala
pembeydi düşlerimiz
an geldi, azaldık biraz
büyüttüğümüz masalların
matemi kadar yitik!
/ateşe düşen su damlasıydı, kana kana içti alevi/
fulya/ocak2011