Ay ışığı ile oynaşan deniz, kumsalı boş bırakarak daha uzaklara çekilmiş, yavaşça uyuyan bir çocuk gibi başını kayaların yosunlu yastığına koymuştu.

Yorgun ve uykulu gemiler, karanlığı yorgan yapmış, tek ailenin uyumak üzere olan çocukları gibi yan yana dizilmişlerdi.

Kumsalda, yağmurun altında başını eğen çiçekler gibi saatlerdir hareketsiz duran adam, beyaz bıyıklarını dişleriyle çiğniyordu.

Unutulmuş bir dost mezarına yaklaşır gibi titreye titreye cebinden Astsubay oğlunun resmini çıkarttı. Öptü öptü öptü…

Kocaman göğsü derin hasret nefesleriyle kalaycı körüğü gibi kabarıp indi.

Dünyada en olmayacak bir şey için yalvarırcasına ellerini gökyüzüne açtı.

—Allah’ım, oğlumun şehit haberini aldım. Yarın cenazesini değil kendisini gönder bize. Yavrularını babasız bırakma.

Hastaya uzun gelen geceler misali uzun gelmişti yaşlı yüreğine bu gece. Oğlunun resmini göğsünde sıkıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

Oğlunun asker olmasını istememiş, korkmuştu baba yüreği. Oğlu ise;

—Ben, bu korkuyu ayıp buluyorum. Dünyada vatan sevgisinden daha güzel bir şey mi var. İleride vatanımı parçalarsa hainler, utanmaz mıyım çocuklarımdan, vatan için ayaklarını kaybetmiş bir gazi gördüğümde utanmaz mıyım ayaklarımdan. Ben, üzerime düşeni yapayımda, utanmayayım geçmişimden. Ölürsem de onurlu ölmek istiyorum. Şayet çeşitli oyunlarla o hainlerin güldüklerini görürse milletim, geçmişte olduğu gibi ağızlarını kulaklarına kadar yırtarda, asıl o vakit kıyamete kadar güler tüm hainler.

Ellerini tekrar gökyüzüne açtı yaşlı adam.

—Allah’ım, oğlumu şehitlik mertebesine layık gördüğün için sana şükürler olsun. Allah’ım, vatan topraklarına gururla basacağım için ve şanlı bayrağımızın al renginde dedelerimin olduğu gibi oğlumun da kanına yer verdiğin için sana şükürler olsun. Torunlarımı da vatanına, bayrağına korkmadan can verecek kişilerden eyle.

Gökten iki melek indi. Yaşlı adamın gözyaşlarını sildiler.

Kimse görmedi melekleri.

Fırtınadan sonra tekrar güneşe koşan çiçekler gibi bir gün doğuyordu TÜRKİYE semalarına.

Yaşlı adam dağlara dönüp haykırdı.

—Bir zehri insan bir kerede yutmalı, ya ölür, ya kurtulur,
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!


Ali AKIN
 
( Ne Mutlu Türküm Diyene başlıklı yazı Ali Akın tarafından 22.02.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu