Aylardır güzellik uykusuna yatıp asude günler geçiren tabiat ana cemrelerin
sıcaklığıyla usul,usul gözlerini aralayıp,bir anne tebessümüyle merhaba der cümle
aleme...Yavaşça gerinir,atar üzerindeki uyku mahmurluğunu,hınzırca göz kırpar pırıl,
pırıl parlayan gülümseyen Güneş'e...Dinlenmiş,dinçleşmiştir.Kış mevsiminin son
demlerini yaşadığı günlerde güzel bir şarkı eşliğinde yeşilliklere doğru yolculuklara
çıkmaya hazırlanır,teninde raks eden yağmurlarla daha da güzelleşmiştir,amber kokar
toprağının bağrı...
Ana rahminde hayata tutunmaya çalışan haylaz bebekler gibi kendisiyle birlikte
uykuya dalan tomurcuklar bereket yüklü yağmurların ;soğukluğuna rağmen sıcacık,
yumuşacık,bembeyaz yorganlarının altında sıkılmışlar,biran önce başlarını yukarıya
çıkartıp yeni hayatlarına,yeni maceralara atılmak isterler.Oysa hiç bilmezler yeni
yaşayacakları hayatı onlara hiç kimse anlatmamıştır.Meraklı,sabırsız tohumcuklar
genlerinde bulunan dürtüleriyle rüyalarını süsleyen Dünya'ya hemen çıkmak
için hazırlıklara başlamışlardır bile...Ne çok rüya görmüşlerdir uzun
istirahatlerinin düş kamaralarında...
Bölük,pörçüktür anımsadıkları...
Kıvamı yerinde aşurenin süsüydü nar,kayısı,ceviz.
Susam simitin lezzeti,tarçın salebin aromasıydı.
Kavun,karpuz sıcak yaz günlerinin soğukluğuydu.
Her baharda Leyla olanların yapraklarını birer,birer koparttığı sarı benizli,iri başlı
papatyaydı.
Çobanların en lüks yemeğiydi mantar.
Kuruların yanındaydı turşu olmuş sebzeler.
Yoğurdun en iyi arkadaşıydı sarımsak.
Kahvaltı masasının en gözde yiyeceğiydi domatesle,salatalık.
Çıplak elle dokunduğunda elini dalayan ısırgan otuydu.
Baharatlı yiyeceklerin tadıydı kimyonla,sarımsak.
Çalının dibinde güneşe aşık günebakandı.
Toprağı delen yaban dikeniydi.
Çilingir sofrasında bir tabak yeşillikti nane,taze soğan,maydanoz,marul,tere.
Hasta yatağında yatana ikram edilen bir tas hoşaftı kayısı,üzüm.
Annenin sevgisini katarak pişirdiği bir tencere yemekti pırasa,ıspanak.
Güneşin alnında ter döken çiftçinin sofrasında baş tacıydı soğan.
Neşeyle ,keyifle yudumlanan bir fincan çayla, kahveydi.
Gölgesinde sürülerin eyleştiği kocaman bir çam ağacıydı.
Fakir sofralarının vazgeçilmezi ,azıcık katığına bolca eşlik eden ekmekti buğday.
İneğin,koyunun işkembesinde düşledi yonca,çimen kendisini.
On yaşından sonra renginin yeşile döndüğünü gördü mavi ladin.
Tarlaya kol attığını gördü kendini, sulandıkça çilli pembe yüzüyle yapraklarının
arasına saklanan çilek.
Güvenilmez bahar güneşinin altında eriyip hızla kayan dondurmanın içindeydi
vanilya.
Halbu ki pek çoğu kuru tahta parçalarına benzer tohumcuklar...Bakmayın siz
onların böyle göründüğüne öyle donanımlıdırlar ki içlerinde bitkilere ait binlerce
bilgiyi barındıran genetik şifre taşıyıcılarıdırlar aslında..Toprak ananın merhametli
bağrında hayata merhaba diyecekleri güne kadar uyuyan tohumcuklar bünyelerinde
ki bitki hormonlarının tesiriyle ağır bir uykuya dalmışlardır.Uykudan uyanmaları
için gerekli ısı,nem,ışık gibi faktörlerin bir araya gelmesiyle hareketlenip filizlenmeye
başlarlar.Tohumdan çıkan her uzantı nereye gideceğini çok iyi bilir, toprağın
üzerinde güneşe doğru yol alırken kökleri de toprak ananın derinliklerine doğru yol
alarak mineralleri toplamaya koyulurlar.Ufacık filizcikler ışığa duyarlı yön tayini
sistemine sahiplerdir.Eğer filizcikler yeryüzüne merhaba dedikleri ilk günde gölgelik
bir ortamda bulurlarsa kendilerini ,ışık kaynakları güneşe doğru büyüme yollarını
geliştirirler.
Döngünün mimarı marifetiyle gelinlik giydirilmiş kocakarının duvağı açılır,o hoş
sevgili yüzünü gösterir.Baharın muştusuyla renklerin en asiline, Cennet rengine
bürünür ,bereketin simgesi.Renkler sarmaş dolaş olur,coşkudur bahar,bütün varlıklar
için.Sevgilidir bahar,yolu gözlenen...
Geriye itilmiş bir yayın kilidinden kurtulması gibi havalanma,uçma hissi verir
bahar,ruhun ve bedenin uyanışı,yaşama sıkı sıkıya tutunuşudur.Kararan insan
ruhunun bahar havasıyla kalaylandığı,duyguların coştuğu bayram günleridir.
Berraklaşır Dünya'nın çehresi bu mevsimde, manzaralar can bulur,mutluluk
tablosu olur baharda...
Gel artık ey sevgili…