• İki Saatlik Yolculuk
              Anı

    Kadriye YAPICI


    Gözümü açtığımda, vapurun içinde bir durgunluk ve bir sessizlik... Pervane düzenli olarak dönüyor, yakıcı bir öğlen güneşinin parlak ışınları vapurun penceresinden ta gözlerimin içine giriyordu.
    Şiddetli sallantıdan rahatsız olan yolcular, rahat bir uyku çekmek için bir sağa bir sola yatmaya çalışıyorlardı.
    Deniz durgun, hava dingin, güneş yakıcı... Sevdiğim dostlarıma doğru yol alıyordum. Bir an bakışlarım levendane (güzel, endamlı ) genç bir kıza takıldı. Güvertenin yan parmaklığına şöyle arkasını dayayarak donuk gözlerle çevreyi seyretmekteydi.
    Farklı edası bu yüze o kadar tazelik ve hoşluk vermişti ki anlatılamaz... Herkes uyumaya çalışırken ben bakışlarımı genç kıza doğru yöneltim. Hiç kimse bu genç kızın gözündeki cansızlığı ve durgun halini görmüyordu. Güçsüz, halsiz duruşu ne hoştu. Elindeki çanta neredeyse kayıp düşüverecekti. Dalgın dalgın birkaç adım ilerledi ve kendini en yakın sandalyeye bıraktı.
    Bir türlü bakışlarımı bu genç kızdan başka bir yöne çevirmek istemedim… Bir an başını gayri ihtiyari bana çevirdi. Boşluğa bakar gibi birkaç dakika yüzüme baktı. Benimle konuşacak sandım. Gülümsedim ve kendimi tanıttım. Ne yazık ki genç kızın yüz hatları ve dudakları kıpırdamadı.
    Önce hayranlıkla, bakındığım bu levendaneden, dakikalar geçince rahatsız olmaya başladığımı hissettim!
    Vapur sert başlı inatçı bir hayvan gibi delicesine, alabildiğine yol almaktaydı. Az zaman içinde pek çok mesafe almış, gözüne hiçbir tehlike görünmeyerek gitmekteydi.
    Servis yapan görevli başımızda dikilip “Ne içersiniz?” demesi benim ve genç kızın sessizliğini bozdu. Çay siparişi verdikten sonra, tekrar matemli görünümüne büründü.
    Sol elinde tutuğu çay fincanını, bir iki yudum içtikten sonra ve düşünmeye başladı. Usulca gözlerinden akan iki damla yaş yanağından süzülüp çay dolu fincanın içine düştü.
    Ne yazık ki o iki damla yaş kendini birkaç saniye gizlemişti çayın içinde. Acı çekmekte olduğu anlaşılanbu genç kızın hali benim acılarımı uyandırmıştı!
    Vapurdan ayrılık saatinin gelmek üzere olduğu, demirin gürültüsünden anlaşılıyordu. Limana varınca, genç kız ağır adımlarla dönüp son kez denize bir göz gezdirdi. Limanda bekleyen arabaya binip yol aldı…
    Yüreğim kabarmış, içimden bir ağlama isteği gelmişti. Genç kız sanki acılarını bana devredip gitmişti. Bitkin ve halsiz valizimi alıp vapuru terk ettim.
    Dostlarımın evinde geçirdiğim ilk gecemde, beynime bin türlü düşünceler saldırdı. Kimisi öfke kılığına bürünmüş, kimisi miskin yüzünü takınmış, kimisi bir şeyler dilercesine bir tavır almış; kimisi hasta ve dermansız...
    Bu kadar kalabalık arasında bir türlü yastığa başım gitmedi. Yönümü nereye çevirdiysem gözümün önünden geçmedi o levendane. Olduğum yerde kalmayı seçtim ve derinleştim.
    O genç kızı üzen şey neydi acaba?

    Başımdaki bulutlardan kopmak istedim. En doğru adımın bu olduğuna inandım. Kıtlığını yaşadığım her şey, sonsuzluğa gömüldü.
    Uzak, gözlerin göremeyeceği kadar uzak, bambaşka bir yer var biliyorum. Zihnimde daralarak küçücük bir odaya dönüşen dünya.

    Olduğum bu yer bir gözyaşı saflığında ve içime akıtırken çoğu zaman gözyaşlarımı saflığını en gizli yerlere taşıdım. Her yüzde, her sözde, her susuşta aradığı, akıl ile bilemediğim ama kalp ile sezebildiğim bu yer, bir kız çocuğu gülüşü kadar masum... Bir karanfil kokusu kadar büyüleyici... İçten gelen bir boyun eğiş kadar itaatkâr...
    Hani son bir damladır bardağı taşıran, oysaki ne o damlanındır suç ne de bardağın
    değişmez kaderidir bu. Kaldıramayacağı yüklerle imtihan edilmedi hiç kimse. Bardağı boşaltacak el’e sahibiz. Hakkımız var mı daha fazlasını istemeye?

    Sonsuzluk içinde küçük olduğumu bildiğim anda, ne kadar büyük olduğumu da anladım. Olduğum bu yerde her şey zıttı oldu.
    Başımı yastığa koyduğumda, beynim yorgun ve halsiz.
    Günün doğmasına az bir zaman kalmıştı. Düşünceler bulutlara doğru uçup gitmişti. Her yeni şey bir bilinç kapısı açıyor, her kapı bir tazelenmeye dönüşüyor.
    Her şeyi unutmaktı burada bulunmam ve yeni bir sayfaydı. Vapurda karşılaştığım o levendane, acılarımı tekrar bana hatırlattı. Biliyorum ki acı hiç de unutulmuyor. Gönül onu hep yeşertiyor…



  • ( İki Saatlik Yolculuk başlıklı yazı kadriye xoda tarafından 3.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
    Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
     

    EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

    EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

    EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu