Bir gül yaprağı çimene düştü, yâdıma Sen… Çimen yemyeşildi, gülün yaprağı lâl… Gidişin gibi hazindi bu sükût, gidişin gibi müjdeli. Ölüm sana geldi ya, güzel bir şey olmalı.

Medine’nin gülüydün ve ebedi bir cennetin güneşi… Yine de gülmedi aydınlık çehren. Zümrüdî tebessümünde hep bir hüzün gizliydi. Ümmetine dair düşüncelerdi yüzündeki hazan bulutlarının nedeni.

Biz Sen’i çok sevdik; sıla için yanarcasına, gurbetten sılaya dönercesine. Düşlerimizde bile görmeye kıyamadık Sen’i. Ömründe bir kez olsun, uykusunda hayalini gören; şanslı saydı kendini. İyiden, güzelden ve doğrudan yana her şey Sen’dedir, Sen’de.

Sözün sırlı, izin nurlu… Ardınca gelebilsek keşke… Sapa yollara dalmasak, menzile varmadan düşüp kalmasak…

Sen’in gibi olabilmek ne güzel… “Ya hayır söylemek ya da susmak…” Oysa biz zalimin karşısında susuyor; gücümüzün yettiğine, dilimizin değdiğine yükleniyoruz. Birçoğumuz bir başkasının kurduyuz. Maddeten değilse de mecazda avuçlarımızın içi ve dudaklarımızın etrafı kanlı. Kulaklarımız çınlarken hem de, Sen’in “Seviniz!” diyen sesinle…

Sen’i dinleyip Rabbimiz için birbirimizi sevmeliydik. Bizler nedense sevemiyoruz kendimizden ve kendimize benzeyenlerden başka hiç kimseyi. Nefretimiz, sayemizde kurtulup soyutluktan, ete kemiğe büründü; birer Kabil, birer Yezit oldu… Ne Habiller kurtulabiliyor zalim yanımızdan ne Hasanlar ne Hüseyinler…

Hak’tan işitip kula duyuransın Sen. “İnfak et!” diyen kutlu bir elçisin… Çünkü Allah cömerttir, cömerdi sever. Bir hurma tanesini bile paylaşanlar Sen’inle gittiler muhteşem diyarlara… Burada kalanlar, gurbeti yurt edinenler hummalı bir telaşla mallarını ve paralarını yığmada…

Gökyüzünde su rengi kanatlarıyla kuşlar uçuyor her vakit sürü sürü, sessizce… Bu hâlimizle, asla gidemeyeceğimiz mekânlara gidiyor, göremeyeceğimiz ufukları seyran ediyor onlar… Ve bizler cürümlerimizden, hatalarımızdan utanarak onlara bakıyoruz. “Gül yüzlü o Yâr’den haber getirin Âlemi Beka’ya uçan turnalar” diyoruz. Muradımız, takılıp onların kanatlarına hasret çeken gönüllerimizle; Hakk’ın divanına varabilmek, Sen’in mahalline erebilmek…

“Özledik” demeye dilimiz varmasa da hafızalarımızdaki hayalindir muzdarip kalplerimizi teselli eden. Sen’i anıp ey Nebi, diyoruz ki: “Dünya bir gölgelik, her dem durulmaz elbet.” Gafil değiliz bu müthiş hakikatten yine de bir yanımız nedense bir türlü ayrılmak istemiyor gurbetten. Kökü yok bir ağacın kuru dallarına konuyoruz çoğumuz, kanatlarımızı çırparak ötelere bir türlü uçamıyoruz.

Usuldu boyun… İnceydi cismin… Adımlarının her biri kudretti. Fakat Sen ezmeden ve üzmeden basardın zemine. Zemin ki sakin seyrinden suretinin hiç mi hiç incinmezdi. Yürürdün, ak sineli bulutlar başının üstünde gezerdi. Uzun ve mübarek parmaklarının aya sözü geçerdi. Aydınlık gövden, toprağa girdiğinde bu kavuşmaya ay da şahitlik etti. Hatırasında hatrınla bölünüşü gövdesinin.

Pervanelerin kor olup yandılar hasretinle, âşıkların huzuru buldular mübarek nefesinle. Ariflerin, menzili yolun başındayken gördüler; sonluyu bırakıp sonsuza yürüdüler. Dervişlerin, gönüllerini ardınca sürüdüler.  Dünya tasasından geçebilmekti onların kazançları. Ağyar anlayamadı Sen’i de sözlerini de.  Âşıkların divane bilindi, gariplerin hep mi hep yoksul… Onlar ki aslında Dost’un badesini elinden içmişlerdi. Bizden selam olsun yolda gidenlere, nefsine uymayıp onu güdenlere.

Bugün Sen’i özlüyor ümmetin, yastıklara ağır geliyor başları. Hasretin hazinemiz, gönüllerimize dolmada. Gül yüzünü ezelde gördük her birimiz. Kavuşmak hayalî ebede kaldı. Kalplerimiz dermandan geçti, derdine daldı. Dünyaya hayran olanlar gafil, ne bilsinler halden. Hasta düştü fikrimiz, devası gülden. Neyleriz artık şekeri, balımızı bulsak; izince yürüyüp bekayı alsak...

Her güzel söz Sen’in karşında araz sahibi… Sen’i sevmek; kurtuluş, âlemlerin sırrına ermektir… Bütün sözler susuyor kutlu adın akıllara değdiğinde… Öyleyse susalım gül yüzünün gönlümüze gölgesinin düştüğü bu demde…

( İzince Gelebilsek başlıklı yazı HaticeEğilmez tarafından 8.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu