KÖR BIÇAK
Kadın ağlıyordu oturduğu yerde,
Gözleri bir noktaya dalmış, öylece kalakalmıştı.
Yüreği acıyordu, sanki kör bıçak saplanmış gibi,
Gözbebeklerinden çektiği acı ne kadar da belli,
Yorgun, bitap düşmüştü kadının bedeni bu hayata,
Sanki asırlardır onca yükü taşıyordu omuzlarında
Ha düştü, ha düşecek yalpalıyordu iki yana
Maziyi düşündü, gözünde yaş,
Belli belirsiz bir gülümseme dudağında
Kendi kendine dedi;
“Bu kadar acı reva mıydı bana?”
Tutunacak sebebi de kalmamıştı ki artık hiç hayata.
Sevmeyi denemişti yeniden, daha yakın bir zamanda
Sevdi de, hem de en derinden.
Çok sevilmek istedi kadın, inat olsun diye geçmiş yıllara.
Sevgisiz geçen yılların acısını, sevdalısı unutturmalıydı
Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı sevgisini kıskanmalıydı.
Gündüz düşlerine, gece rüyalarına aldı aşkını
İyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta
Hep yanında olmak
Onunla gülmek, onunla ağlamak
Onun aldığı havayı birlikte solumak,
Güvenli bir omuza, başını yaslayıp,
Kalan ömründe sevdiği ile yaşlanmak.
Gözüne baktığında erimek, sesini duyduğunda titremek istiyordu…
Ama…
Ama olmadı işte
Çok sevmesine rağmen, sevmedi sevdiceği,
Oysa birazcık ilgiydi, kadının ondan tek istediği,
Yaşamanın ne anlamı vardı artık, yanında yoksa sevdiği.
Gözünden akan yaşlar, yanağından süzülürken,
Göz kapakları ağırlaştı kadının birden,
Kalbindeki kör bıçak,ta…derinlere kadar saplandıkça saplandı.
Başı düştü hafifçe sağa
Yüzünde bir tebessüm
Ulaşıyordu artık istediği vuslata…