Güllerin Sultanı Hz Muhammed (s.a.s) ve Kevser Havuzu
İçim içime sığmıyordu. Heyecandan neredeyse kalbim duracak gibi hissediyordum. Hoş burada kalbin durması diye bir şey yoktu ama o his yine de ruhumu yerinden fırlatacak derecede çarpıntıya neden oluyordu.
Özlemini çektiğim, rüyalarımda görmeyi arzuladığım, efemdim, önderim dediğim ve âlemlerin sultanı sevgililer sevgilisini görecektim.
Bundan daha büyük bir mutluluk olur muydu?
Hasretin sona ermesine yaklaştıkça kalp yerinden fırlayacakmış gibi çarpmaya başladı.
Cennetin muhteşem güzellikleri hep geride kaldı.
Yalnızca onun özlemiyle yanan yüreğimin ateşi sardı tüm ruhumu.
Ümmetim ümmetim diye yalvaran ve onlar için gözyaşı döküp dua eden, günahlarına üzülen şefkat ve merhamet peygamberinin cenneti kocaman bir ışık kütlesi olarak uzaktan göründü.
Cennetin en üstüne gelmiştik. Sidretül münteha kapısındaydık.
Ancak aşkın yol bulacağı bir mertebedeydik.
Şartsız sevgilerin, yalnızca Allah diye yürekten teslim olanların ziyaret edebileceği bir mertebeydi.
Gezegenden içeriye süzülürken İsrafil’in o eşsiz sesiyle yankılanan seda gönlümü mest etti;
“İman edip yararlı işler yapanların, Rableri tarafından hak olarak Muhammed'e indirilene inananların günahlarını Allah örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.” Muhammed/2
İman, teslimiyet ve iyi davranışlar sahiplerini Allah katında değerli kılmıştı.
Hz Muhammed’e (as) iman ne büyük bir nimet!
Bir lütfu ilahidir cennet kapılarını ardına kadar açtıran ve kalplerde kötülüklere perde çektiren.
Bu şekilde tüm menfi duygulardan arınmış bir şekilde Rabbimizin efendimiz Hazreti Muhammed’e (as) ihsan ettiği kevser havuzunun yanına varmıştık. Gözlerimi kapadım. Ruhum sanki yerinden fırlayacakmış gibi küçük bir kuşun kanat çırpışları gibi titriyordu.
Onu görmek ve onun gül yüzüyle şereflenmek ne büyük bir nimet ya Rabbi!
Gözlerimi yavaşça açtım. Yeşil bir elbisenin içinde kevser havuzunun başında duran eşsiz yakışıklılıkta ve dinçlikte efendimiz tebessüm ederken gördüm.
Kendimden geçmiştim.
Rıdvan beni kaldırdı. Aşk yürek yakıyordu. Gül yüzüne hasret olduğum adına naatlar yazdığım “Bir Gül Doğdu Yüreğimde” kitabımla onu yad ettiğim güzeller güzeli insan tam karşımdaydı.
Bütün aşklarda vuslat sevdayı köreltirken bu aşkta yürek pınarı coştukça coşuyordu.
Efendimize bütün özlemimi giderecek şekilde sarıldım kokusunu o misk kokan tenini ta ruhumun en ücra köşelerinde hissettim.
Tebessümü bana en büyük hediyeydi. O gül yüzlü, misk kokulu âlemlere rahmet sultanlar sultanıydı.
Alnımdan, yüzümden, ellerimden, kollarımdan, ayaklarımdan, başımdan yansıyan nurları kevser havuzunun suyuna yansımasından gördüm. Bu nurlu halim efendimizi güldürdü.
Çünkü onun istediği bir Müslüman olmanın ön koşulu olan namazı eda eden bir alametle gelmiştim.
Kevser havuzu o kadar genişti ki göz büyüklüğünü kavrayamıyordu. Uzunluğu da hemen hemen genişliğine denkti. Öyle ihtişamlı bir simetrik yapıya sahipti ki gözler güzelliğinden kendisini alamıyordu.
Ama efendimizin yüzünden yayılan nurani parıltılara diyecek yoktu. İnsan ona baktıkça ruhunda tatlı bir meltem eserek yüreği ferahlatıyordu.
Bu havuzun üstünde martılar gökyüzünün maviliğinde süzülen gelinler gibi naif bir şekilde uçuşuyorlardı. Kuğular, ördekler havuzun üstünde yüzüyorlardı.
Hele havuzun üstünde uçan hiç görmediğim bir kuş vardı. Boynu deve boynuna benziyordu. Bu kuşun eti yenir mi diye aklımdan geçiriyordum ki o kuşun etinden hazırlanmış bir tepsi et sunuldu. Bir parça aldığımda müthiş bir ferahlık hissetim.
Efendimizin izniyle kevser havuzundan bir kase su aldım. Su sütten daha beyazdı. Bir yudum içtiğimde tadının baldan daha tatlı olduğunu hissettim.
Bir müddet sonra etraftan milyonlarca insanın kevser havuzuna doğru geldiğini gördüm. Mahşeri bir kalabalıktı. Gözün alabildiği her yer insan kaynıyordu. Gördüğüm en kalabalık topluluktu.
Her insanın alacağı kaseler önceden hazırlanmış kevser havuzunun suyundan içiyorlardı. Hepsinin yüzlerinde, alınlarında nur parıldıyordu.
Havuzun altı misk kokuluydu. Altın. Yakut ve incilerle süslüydü.
Yine havuzun etrafında içi boşaltılmış inciden yapılmış köşkler vardı. Dalları birbirine geçmiş ağaçlar ise ayrı bir güzellikteydi.
Bu esnada en çok dikkat çeken ağaç ise kökü göklerde dalları aşağılara doğru sarkmış Tuba ağacıydı. Şehitler, İslam’a hizmette öncülük edenler, sıddıklar, dürüst tacirler, alimler, abidler, günahlardan kaçınanlar, peygamberimize bol bol salavat getirerek onu yaşamlarının rehberi kılanlar hepsi oradaydı.
Efendimiz ümmetinin çokluğunu gördükçe daha da mütebessim oluyordu. Gül yüzündeki gül kokuları etrafını ferahlatıyordu. Ümmetinin hayran bakışları arasında kevser havuzunun başında duruyordu. Saçları hafiften dalgalanıyordu.
Bu esnada gökyüzünde beyaz bir bulut kümesi göründü. Herkes şaşkın bakışlarla onu seyrediyordu. Bir müddet sonra bu bulut kümesinin melekler topluluğu olduğu anlaşıldı. İsa efendimizin cennetinde gördüğüm Meryem annemiz bembeyaz ipek bir elbise içinde meleklerin arsındaydı.
Ama melekler onun aydınlığı yanında soluk bir gül gibi kalıyordu.
Bir düğün merasimine şahit oluyorduk.
Dünya kadınları arasında seçilen ve dünya ahiret kadınlarının en üstünü olan Meryem annemiz ile iki cihan serverı efendimizin nikâhı kıyılıyordu.
Şarıl şarıl akan nehirlerin, yemyeşil ağaçların arasında kevser havuzunun yanında bu güzel olayı tanık olmak büyük bir nimetti.
Ümmeti Muhammed tekbir ve tesbihlerle bu düğüne eşlik ettiler.
Bir müddet sonra yavaş yavaş her kes kendi cennetine doğru çekildi. Yeni evliler baş başa bırakıldı.
Bu güzel anın hoşnutluğuyla oradan ayrıldık.
Yolculuğumuz sona ermişti.
Tüm güzellikleri Allah’ın lütfuyla görmüş ve imanda mutmain olmuştum. Yüreğim bir kuşun hafifliğinde kanat çırpıyordu. Cennet bahçelerinde oradan oraya uçuyordu.
Kin, nefret, dedikodu, kıskançlık, ihanet, öfke, cinayet, hırs ve bencilliğin olmadığı bir dünyanın ne denli yaşanmaya değer olacağını yakinen müşahede ettim.
Bu güzelliğin içinde dudaklarımda bir dua döküldü;
Allah’ım yüreğimdeki menfi duygularımı yenecek bir güç ver!
Biz insanlara Senin sevginle nefretimizi yenecek nefes lütfeyle!
Hırsın ve bencilliğin sürgün edildiği bir ruhla iyiliklere yelken açacak bir inanç rüzgarı estir üzerimizde.
Efendimizin gül yüzünün misk kokusunda bizleri mahrum etme!
Efendimizle konuşmak isterdim ama ona bakacak gücü bile kendimde zor bulmuştum. Konuşmayı ve sohbetiyle hasret gidermeyi başka sefere bırakarak oradan ayrıldık.
Rıdvan’a baktım o da tebessüm ediyordu. Cennetin en güzel yanlarından birisi de, insanların birbirine hep gülümseyerek bakıp, sürekli pozitif bir enerji sunmasıydı.
Serüvenin bittiğini sanıyordum. Nereye gideceğimi doğrusu tam bilmiyordum. Ama mütebessim Rıdvan kardeşim bu güzel duyguların arasında;
-Ahmet kardeş yolculuk bitti mi?
-Bilmiyorum. Sanki bitti gibi geliyor. Cennetin en güzel nimetlerini gördüm ve tüm insanlığın bu nimetlerden istifade etmesi için bir fırsat verilmesini isterdim. Tekrar insanlara bu güzellikleri tek tek anlatayım isterdim.
-Belki de bu fırsat verilir. Ancak daha cennetin en değerli nimetiyle tanışmadan ayrılmayı istemezsin sanırım?
-Nasıl yani bu yaşadığım güzelliklerden daha büyüğü de mi var?
-Evet tüm cennet ehline bu nimet büyük bir ikram olarak sunulacaktır. Herkesin cennetin tüm nimetlerini feda edebileceği derecede bir güzellik sunulacaktır.
-Bu nedir hadi söyle yoksa meraktan çatlayacağım.
-Acele etme sabırlı ol. En yüksek cennette tüm cennetliklerin toplanacağı bir alan var. Hadi bizde oraya giderek o eşsiz anın güzelliğini beraber yaşayalım.
Yavaşça Cennetül alaya doğru yükseliyorduk. Bu sırada tüm cennetliklerin hepsinin göğünün açık olduğunu fark ettim. Herkes yavaş yavaş oraya doğru akın ediyordu.
Bakalım finalimiz nasıl sonuçlanacaktı. Cennetin finali de Rabbimizin büyüklüğüne denktir diye düşünerek heyecanımı bastırmaya çalışıp oraya doğru ilerledik.
Bakalım bizi ne bekliyordu.
( Merhaba Yeni Hayat (45) Güllerin Sultanı Hz Muhammed (S.a.s) Ve Kevser Havuzu başlıklı yazı SeyitAhmetUzun tarafından 17.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.