Bataklığın içinde bataklıktan kurtulmak için yaptığınız her harekette bataklığa gömülürsünüz. Bataklıktan kurtulamazsınız. Son zamanlarda hayatımın bu bataklığa dönüştüğünü hissediyorum. Yaptığım her hareket beni biraz daha derinlere sürüklüyor. Başlangıçta bir şekilde bu bataklığın içine girmişim. Battığımı ise iş işten geçene kadar fark edememişim bunu anlıyorum. Bu benim için ne kadar acıklı bir durum. Kendime acıyorum. Bunu açık yüreklilikle söyleyebilirim. Eğer bu satırları yazmazsam, eğer hissetlerimi paylaşmazsam eminim ki daha kötü olacağım. İnsan insanın zehrini alır derler, durum bundan ibaret.

Kendinden bahsetmek çoğu zaman bencilliğin, kimi zaman acizliğin bir göstergesidir. Ben ikinci sınıfa giriyorum. Yani acizim, yani çaresizim. Kendi tercihlerim neticesinde oluşturduğum bataklığa gömülüyorum. Kurtulmak istiyorum evet, ama yapamıyorum. Bile bile ölmek gibi. Öleceğimiz anı bilseydik hayat bizim için çekilmez olurdu. Zaten şimdi de çekilmez ya benim için. Ne yapsam olmuyor, ne yapsam olduramıyorum. Bir anaforun içinde gibiyim. Kuşatılmış hissediyorum kendimi. Hareket edemiyorum. Yazmanın özgürlüğünü keşfettim. Yazmak istiyorum, yalnızca yazmak, hislerimi yazılara dökmek. Hislerimi insanlarla paylaşamıyorum. İnsanlara güvenemiyorum. Çünkü her paylaşımımda yara aldım. Yaralanmaktan korkuyorum.

Alışamadığım insanlara kötü davranmak, insanları kırmak, insanları önemsememek. Ben hatalıyım biliyorum. Körler ülkesinde görmek büyük bir suçtur çünkü biliyorum. İnsanlara her zaman saygı duymak, insanların fikirlerini önemsemek, büyüklere saygı ve küçüklere sevgi duymak. Doğru olanlar bunlar öyle değil mi? Ama hayır, yanılıyorum. Bunları yaptığımda yaralanıyorum. Çünkü artık tüm bunların kıymeti kalmamış. Herkes birbirini ezmenin telaşında. İnsanlar birbirlerine kötü davranmaya o kadar alışmışlar ki, iyi davrananları dolandırıcı, sahtekar ya da aciz görüyorlar. Bunu anlamak imkansız. Gerçekler gerçektende yakıcı, bunu öğrendim. Hiçbir şey hayallerimizdeki gibi, hayal ettiğimiz gibi değil. Düşüncelerin değil içgüdülerin yönettiği bir dünya da yaşıyoruz. Modern miyiz? Hiç sanmıyorum. Bence insanlık tarihinin en ilkel jenerasyonuyuz. Kendimizi modern sanıyoruz. Bu büyük bir palavra.

Saldırgan olduğumu fark etmişsinizdir. Bu ruh halimin bir sonucu. Bu satırları yazarkenki ruh halimi cümlelerimden anlayabilirsiniz sanırım. Bir Cizvit papazı veba hastalarının yaralarını öpüyormuş. Bunun iki anlamı var. Birincisi benim hayatımın hiçbir önemi yok, ben kendimi sizden ayıracak kadar yüce değilim. Sizden daha aşağıdayım bakın yaralarınızı çekinmeden öpüyorum demek. İkincisi ise ben bir Cizvit papazıyım, kutsal bir varlığım, normal bir insan sizin yaralarınızı öpse hasta olur. Ama ben olmuyorum. Hatta ben kutsal bir varlık olduğum için öptüğüm yerler iyileşebilir demek. Yani bu davranış hem kendini alçaltma hem de kendini yükseltme. Bende bu yazının başında acizliğimden bahsettim. Aynı zamanda yüceliğimden de bahsetmiş oldum. Çünkü bunun farkındayım. Görmekten de bahsettim. Bakın bu aksaklıkları görüyorum dedim. Bunu bilinçli olarak yapmış değilim elbette. Ama insan ruhu böyle işte, benliğinizden vazgeçemiyorsunuz.

Çoğu insan ölümden korkmadığını iddia eder. Bence ölümden korkmayan insan yoktur. Ölümden korkmadığını iddia etmek son derece saçma ve son derece komik bir davranıştır. Zira ölümden korkmadığını iddia edenler ölüme bir nebze olsun yaklaştıklarında herkesten daha çok korkarlar ölümden. Ben ölümden korkuyorum. Hem de tüm benliğimle. Bu korkuyu tarif etmekse oldukça zor. Ölüm gerçeğini kabullenmekte zor. Hepimiz bu dünya da hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyoruz. Ama yadsınamaz gerçek; hepimizin öleceği. Genç ya da yaşlı, erken ya da geç fark etmez. Günün birinde hepimiz öleceğiz. Ölümü düşünmekten kendimi alamıyorum. Ölüm yokmuş gibi davranamıyorum. Ölmekle tüm dertlerimizden kurtulduğumuza inanmıyorum. Ahret yaşantısının olduğuna inanıyorum. Einstein der ki enerji yoktan var olamadığı gibi varken de yok olamaz. Bizde yok olmayacağız. Bu bilimsel bir gerçek, yalnızca dogmatik din bilgisi değil. Endişeliyim. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Ölümden sonra karşılaşacağım hayatın şu an yaşadığım sefil hayattan daha kötü olmasından korkuyorum. Var olmanın büyük ağırlığını hissediyorum omuzlarımda. Çaresizliğimle bir kez daha yüzyüze geliyorum.

Kişisel gelişim kitapları okudum, psikiyatristlerle görüştüm ve felsefecilerle. Ama ruhum bir türlü huzur bulmadı. İçinde düştüğüm bataklıktan bir türlü çıkamıyorum. Huzursuzluğumun kaynağının düşünmek olduğunu biliyorum. Yazmak bir nebze olsun rahatlatıyor beni. Yazdıklarımdan yaptıklarımdan pişman olduğum kadar pişman değilim. İnsan olduğumu, mükemmel olmadığımı biliyorum. Huzur istiyorum.
( Kişisel başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 6/18/2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu