Bugünkü laf salatamız “Sen de mi kanka?” olacak.

            Dilinize dolamak isterseniz dükkân sizindir.

            Her şeye sakız misali yapışır.

            Erimiş asfalt kıvamında laf istiyorsanız lütfen okuyun.

 

Bir gün ekranın en gözde ilahiyatçılarından biri olan şahıs hacca gitmiştir. İsmini saklı tutuyorum kimse tanımasın diye! Bütün ibadetlerini yapmış. Sıra şeytan taşlamaya gelmiş. Tam eline taşı almış atacakken şeytan karşısına çıkmış;

            Sen de mi kanka?” demiş.

           

Şeytanın haleti ruhiyesi kişide mutlak bir şaşkınlık yaratmıyor mu? Şeytanın hayal kırıklığı hali, hüzün hali, morarmış hali… Şeytanın dost bellediği, hısım bildiği, can kabul ettiği, kan bağı kurduğu zatı muhteremin bu hali yaşadığımız dünyada da insanlara bir ders vermiyor mu?

            İnsan âlemin özü olduğu için hayal kırıklığı yaşayan, üzülen, ezilen kim olursa olsun mutlaka dertlenir. Çünkü “eşrefi mahlûkat”tır. İnsan âlemin en dibi de olabilir. Çünkü “esfele-i safilin”dir. Ortasını bulan var mı?

 

Sen de mi kanka diyebileceğimiz o kadar vahim durum zuhur ediyor ki hangi birine Sende mi kanka?” diyelim diye düşünmemiz gerekiyor bugün!

           

Lafını kişinin suratının ortasına patlatmaktan ar edip yine aynı zatın arkasından taramalı tüfek gibi konuşanlara ilk olarak hediye edelim: “Sen de mi kanka?”

           

İkbal sahibi olduğunuz vakitlerde etrafınızda pervane olanlar, kadrinizi kıymetinizi bilenler o ikbali terk ettiğinizde tozdan daha hızlı bir şekilde ortadan zayi olurlar. İşte bu toz hızındakiler “Sen de mi kanka?” diyebiliriz.

           

Kıymetimizi, kadrimizi -Baki misali- musallada bilenlere son bir nefes, son bir ses ile ifade edelim: “Sen de mi kanka?” diye…

 

Ey dost yanlışım mısın doğrum musun çıkmadım işin içinden. Eğrim misin düzüm

müsün anlayamadım bir türlü? Gözyaşım mısın sevincim misin? Belam mısın kadam mısın? Huzurum musun inancım mısın?

Ey dost sahiden neyimsin? İn misin cin misin? Var mısın yok musun? Evet misin hayır mısın? Bu yazı böyle gider inan Nesin sen?

Canım mısın ecelim misin söyle bileyim. Özgürlüğüm müsün hapsim misin?

Bir yaz günü gördüm seni bir kış günü uzağa düştüm. Bu ne yaman çelişki bu ne öldüren baldıran zehri?

Bazen aksi bir ihtiyar gibisin bazen bir çocuk neşesindesin. Çözemiyorum seni…

           

            “Jül Sezar. Meşhur Romalı. Asıl adı Gaius Julius Caesar. 2100 yıl önce yaşamış. Eski Roma'da asker ve siyasetçi, aynı zamanda en bilinen Roma İmparatorlarındandır. Sezar, doğum esnasında ölen annesinin karnı kesilerek dünyaya geldiği için "kesilip alınan" anlamına gelen Sezar adını aldığı iddia edilir. Yani bugünkü sezaryenin ad babasıdır. Politik ve askeri başarıları ile anılsa da ahlaki zaafları da tarihte sıkça kayda geçmiştir. Onca güç ve ihtişamı bir komploya kurban gitmesine engel olamadı. Düşmanları önce onun bir diktatör olmaya başladığına dair gündem oluşturdular. Bu görüşlerine taraftar topladılar. Ve en sonunda aralarında Sezar’ın manevi oğlu Brütüs’ün de olduğu suikastçılar Sezar’a senato girişinde saldırdılar. Tarih Milattan önce 44, Mart ayının 15 idi. Sezar saldırının başında kendini müdafaa ediyordu. Ne var ki hücum edenler arasında kendi evlatlığı Brütüs’ü görünce hayal kırıklığına uğradı, ölümü kabullendi. Kendi hançer darbelerine teslim etti. Son sözleri ihanete karşı bir haykırıştı: “Sen de mi Brütüs?”

         Sen de mi sevgili dediğimiz an yaşam sona ermiştir. Bunu yaşayan herkes böyle kabul eder. Size tekme vuracak, idam fermanızı imzalayacak, ya da sandalyenizi itecek, şalterinizi indirecek, zehrinizi zerk edecek son kişidir sevgili…

            “Sen de mi Leyla?” dediğimiz an öldüğümüzün resmi açıklamasıdır bu cümle… Sevgili candır, can satacaksa sizi, can gidecekse sizden, can çıkacaksa teninizden, can başka bedende atacaksa eğer; etten ve kemikten başka ne olursunuz sahi?

            “Sen de mi yârim?” dediğimiz an İsrafil’in Sûr’a üflediği andır.

            “Sen de mi sevdam?” dediğiniz an Azrail’in canınızı aldığı andır.

           

            İlk tekme asıl öldürücü tekmedir. Sonrakiler tekme atanları rahatlatmak adınadır. Canı acıtan ilk tekmedir. Diğerleri doldurma tekmedir; manideki doldurma dizler gibi…

            Sizi yıkan ilk tekmedir, diğer tekmeler enkazınızadır.

            Sizi mahveden ilk tekmedir gerisi hikâyedir.

            İlk tekmeyi atan  “Sen de mi?” dediğimiz kişidir.

            Bütün tekmelerin toplamı ilk tekmedir.

Bu yüzden ilk tekmeyi atan unutulmaz.

 

Ne kadar da “Sen de mi?” dediğimiz insan biriktirmişiz yaşamımızda? Ne kadar da “Sen de mi?” dediğimiz insan çoğaltmışız hayatımızda? Kurt misali dökün şimdi birer birer, yıldız misali akıtın tek tek… Yazarken dahi ağlıyorum inanın, “Sen de mi?” dediğim onca canı yitirirken, onca ismi silerken telefonumdan!

Sen de mi dost?

Sen de mi arkadaş?

Sen de mi?

Ne kadar can acıtan sorular bunlar. Yazarken dahi insanın yüreğini burkuyor. Aklını deli ediyor.

 

Okumadan yazıyı geçen “Sen de mi?”

Okumadan beğenen “Sen de mi?”

Okuyan ve yorumlayan baş göz üzerinesin, bilesin.

( Sen De Mi Kanka? başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 27.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu