Uzun süre uyuyamamıştım. Sonra ne zaman dalıp gittiysem, gözümü açtığımda saat sabahın yedisiydi.
Kendi kendime “ Sabırlı ol beyim” Değişen hiçbir şey yok, dün sabah nasıl kalktıysan yine öyle diyerek, bir şarkı tutturdum.
Bu defa dilime takılan şarkı Avni Anıl’ın Kürdili Hicazkâr makamında bir şarkısıydı;
Öyle dudak büküp hor gözle bakma
bırak küçük dağlar yerinde dursun
çoktan unuturdum ben seni çoktan
ah bu şarkıların gözü kör olsun
güzelsen güzelsin yok mu benzerin
goncadır ilk hali bütün güllerin
aklımda kalmazdı yüzün, ellerin
ah bu şarkıların gözü kör olsun
Ara da bir nerede o eski şarkılar. Var mı Şimdi böylesi? Diye söylenirken, şarkıya devam edip, kahvaltımı hazırlamak için mutfağa yöneldim.
Kahvaltımı hazırlarken bir taraftan da “Gençlik yıllarımızda aile büyüklerimizin dinlediğimiz müziğe muhalefet ettiklerini, bu nedenle sırf babama inat olsun diye bu şarkıları dinlemediğimi” hatırladım.
Oysa “Gerçek müzik bu” Diye düşündüm.
Sonra da “Sanat müziği gibisi var mı be?” Diye yüksek sesle garip bir ses çıkardım. Neşeli olmaya çalışıyordum.
Ama kendimi kandırdığımda söylenemezdi. Gerçekten de neşeliydim.
Ah bir de şu Leman’ la görüşebilseydim. Neşem daha da artacaktı.
İşin kötüsü o akşam koro çalışması da yoktu. “Ah! Neden zamanında telefon numarasını istemedim ki” Diye hayıflandım.
İş yerime geldiğimde dilime takılan şarkıya halen devam ettiğimi fark ettim. “Goncadır ilk hali bütün güllerin” Kapıyı açıp yerime oturduğum da, artık susmalıyım diye düşündüm ve zor da olsa sustum.
Evliliğim sırasında mübalağasız günde yedi, sekiz defa eşimi arardım.
Elim telefona gitti. Ama arayacak kimsem yoktu artık.
Ayrıca rahmetli annem sağken onu da sürekli arardım.
Aradan aylar hatta artık yıllar geçmesine rağmen çok bunaldığım anlarda halen aklımdan annemi arayayım diye geçer. Sonra içimi bir hüzün kaplar.
Aynı şeyleri olmasa da, yine benzer şeyler hissettiğimi fark ettim.
Biraz sonra başlayan iş temposu bir süreliğine beni bu düşüncelerden uzaklaştırdı.
Sonra bir ara oğlumu arayayım diye düşündüm ancak onun da ters zamanlı yaşadığını hatırladım. Bu saatte uykuda olmalıydı.
Üniversite öğrencisi olan oğlum, bir çok genç gibi uzun süredir geceleri sabaha kadar oturur, gündüz ise akşama kadar uyur.
Yine “Ah! Leman ah! Ne diye dün kursa gelmedin ki” Diye söylendim.
İşin aslına bakarsanız bir an önce onunla görüşmek istiyordum. Bir sonraki gün koro çalışmamız vardı.
“Yarın ola, hayır ola” Diye konuştum kendi kendime, inşallah yarın bir aksilik çıkmaz da gelir.
Mesai bitimi dışarı çıktığımda canım yine yürümek istiyordu. Eve yürüyerek gitmem çok uzun sürerdi.
O nedenle sahile inerek biraz yürümeye karar verdim. Havalar iyice ısınmaya başladığından akşamın o saatlerinde herkes sahile akın etmişti.
Bir ara az ilerde bağırmalar ve büyük bir kalabalık gördüm.
O tarafa doğru gittiğimde bir adam ve kadının kavga ettiklerini, hatta adamın kadını dövdüğünü, ancak kadının da boş durmadığını, bir çok insanın da toplanıp sadece onları seyrettiğine hayretle tanık oldum.
Oradakilere bağırarak “Neden ayırmıyorsunuz” Dediğimde bir adam, “Az önce müdahale etmeye çalıştık” Ancak her ikisi de karı koca arasına girmeyin diyerek kızdılar, o nedenle karışmıyoruz.
-“Bari polis çağırsaydınız” Diyince..
Bu defa bir kadın “O kadarını biz de düşündük çağırdık birazdan gelirler” Dedi…
Polis olay yerine geldiğinde “ Ne kadında dayak yiyecek, ne de adam da dövecek hal kalmamıştı”
Ekip arabasına koyarak her ikisini de oradan alıp götürdüler, millete de seyir kalmayınca herkes dağıldı.
Bir taraftan yürürken bir taraftan da “Yirmi yılı aşkın evlilik hayatımda, çok zor günler yaşadım, ama Allah’a şükür bir kez bile eşime elimi kaldırmadım. Hatta kötü bir söz bile söylemedim” Diye düşünceye daldım.
Yaklaşık beş, altı kilometre yürüdüm. Yolda yürürken etrafımdaki mutlu çiftlere imrenerek baktım.
Yaşadığım çok güzel günler olmuştu elbette ama, ben eşimle kol kola, el ele, hatta onun gözünün içine bakarak bu sahillerde dolaşmak isterdim.
Oysa hiçbir zaman buna izin vermedi. Hatta bu tür şeyleri hep yadırgadı.
Eve geldiğimde yine bir şey yemediğimi hatırladım. Sonra neyse kahvaltılık bir şeyler atıştırırım diyerek içeriye girdim.
Bir şeyler yiyip çayımı içtikten sonra, bilgisayarın başına oturdum, ama canım hiçbir şey yapmak istemiyordu.
Tam kalkıp yatmalıyım artık derken yine Leman için şu dizeler dökülüverdi.
Bu tür şeylerime alışkın olan klavye ve parmaklarım hiç nazlanmadılar.
Deli divane oldum, dolaşırım peşinde.
Dün gece seni gördüm, evlenmiştik düşümde.
Rüya da bile olsa, yaşananın tadı var.
Gece mesut, bahtiyar, sürdü sabaha kadar.
Nefesin nefesimde, ellerin ellerimde.
O sihirli sözcüğü, duyunca dillerinde.
Düşüm bayrama döndü, içimi sardı bahar.
Uyanınca sonlandı, sayılı dakikalar.
Sevda nedir bilmezdim, umut oldun bu canda.
Saadetler yaşatıp, vuslat oldun rüyamda.
O gözlerin uğruna, çırpınıyor yüreğim.
Güzel yüzün gülsün ki, gül ki ben de güleyim.
Devam edecek