Daha sonra ortaya bir ilahiyat profesörü (!) çıkıyor ve diyor ki: “ Eğer kadın dekolte giyinmişse taciz suçuna ortak olur.”
İnsanoğlu yaradılışından bugüne sosyal açıdan evrimleşmiş, hayvanlıktan, yani biyolojik insanlıktan sosyal insanlığa ulaşmış bir canlıdır. Bu evrim yaratanın anlamayanlar için, ısrarla, elçileri vasıtasıyla gönderdiği dört kitap ile yine yaratanın insana bahşettiği vicdan, akıl ve muhakeme kabiliyeti vasıtasıyla olmuştur.
Evrensel insanlık değerleri, insanın özgürlük sınırını bir başkasının özgürlüğüyle kısıtlar. Bu kısıtlama fiili bir durumdur . Fiil, objektif kriterler çerçevesinde bir başkasına zarar vermemelidir. Buna aykırı davranışlar bir ilkel insan davranışıdır ki ben bunu “ dana sendromu” olarak adlandırıyorum.
Danalar çevrede gördükleri her otu yemek isterler. Bu otlar kime aittir diye asla sorgulamazlar. Çok ot varsa aşırı seçici davranır en körpelerinden birer ısırık alarak hepsini talan ederler. Danalar ancak çitin içindeyse sadece kendine verilenle yetinirler. Bakıcıları yada sahipleri ne verirse onu yer ve içerler. Buna rağmen yine de rastgele pislerler.
Sosyalleşmiş insan, yani bütün insanlarla bir arada yaşayabilmeyi öğrenmiş insan ise her davranışını düşünerek, tartarak, yönlendirir. Bunun sonucunda, içinde yaşadığı topluma yada topluluğa huzur verir. İnsanlığın –moda tabirle- şifresinin, gelecek nesiller dahil bir başka insana zarar vermemek olduğunu bilir. Böylelikle yaratanın bahşettiği ve kendisine miras kalan dünya kaynaklarını optimum kullanır ve akıl birikimiyle birlikte sonraki nesillere miras bırakır.
Sosyalleşmiş ve inanç sahibi insan, hasis menfaatlerden arınmış insandır. Başkalarının zaafiyetinden ve gafletinden menfaat sağlamaya çalışmaz. Bir başkasının mal ve beden varlığı ile huzur hakkına tecavüz etmez. “Kul hakkı” sadece ağızdaki lokma değildir. En büyük hak, beden ve ruh sağlığını koruma hakkıdır. Kul da sadece Müslüman erkek değildir. Renk, ırk, inanç, cinsiyet fark etmeksizin bütün insanlar yaratanın kuludur. Kendisi gibi düşünmeyen ve davranmayanı kul saymamak da kimsenin haddi değildir.
Sosyalleşmiş ve inanç sahibi insan, irade sahibi insandır, nefsine hakim olabilen insandır. Etrafında cezbedici her ne varsa, bedelini ödeyerek hak ettiği dışında bir şeyi almaz ve çalmaz.
Sosyal (gerçek) insan ile biyolojik (hayvan) insan arasındaki fark işte bu vicdani iradedir.
Mevkisel hocalarıma sormak isterim:
- Canım çok tatlı istediğinde, tatlıcının özene bezene yapıp vitrine koyduğu baklavalardan yürütsem suç ve baklavaları teşhir ettiği için günah baklavacının olur mu?
- Meteliğe kurşun atan bir işsiz, siz ATM’den paranızı çekip sayarken elinizden alıp kaçsa, adamın parayı görmesine engellemediğiniz için siz mi kapkaçcı olursunuz?
- Araba sevdasıyla yanıp tutuşan ama bir türlü yeterli parayı biriktiremeyen birisi, evinizin önüne park ettiğiniz arabayı çalarsa size de hırsız diyebilir miyiz?
İnsan ve inanç sahibi olabilmenin göstergesi her türlü kötülük kaynağından arınmış bir ortamda yaşamak değildir. Böyle bir ortam arzulayanlar FIRSATSIZLIK NAMUSLUSU ya da FIRSATSIZLIK İNSANCILI dırlar. “Çalacak para olmazsa asla hırsızlık yapmam”, “Etrafımda hiç kadın olmazsa taciz ve zina da yapmam, çok namuslu olurum.” diyorlar yani.
Ahlak ve namusu kendi içlerinde bulamayıp başkalarının elinde, sunumunda ya da kısıtlamasında arayanlar, niçin dünyada olduklarını kendilerine binlerce kere daha sormalılar.