Senaryo önünde duruyor, yapımcı cevap bekliyordu:
—Ne dersin var mısın bu filmde?
Kafası karışmıştı. Senaryo gerçekten çok güzeldi. Ama üstlenmesi istenen rol çok zor ve sorumlulukları olan bir roldü. Bu güne kadar oynadığı karakterlerin hakkını vermişti ama bu kez farklıydı. Sosyal sorumluluğu olan rollerde çok daha fazla titizlenirdi. Bu titizliği sayesinde ününe ün kattığının farkındaydı. Onun için kılı kırk yarıp düşünmek zorunda hissediyordu kendini.
Beyin kanserine yakalanmış bir hastayı canlandırması isteniyordu ondan. Beyninde farklı türde iki tane ve kötü huylu tümörle son günlerini geçiren hastanın yaşadıklarını aktaracaktı beyaz perdeye. İnsan, aşağı yukarı ne kadar ömrünün kaldığını bilerek nasıl devam ettirebilirdi hayatını. O, bunları tekrar tekrar düşünürken yapımcı bir daha araya girdi:
—Bu rolü senden daha iyi canlandıracak başka bir oyuncu olsaydı onun kapısını çalardım. Ama yok. Eğer mesele ücretse
Yapımcının sözünü itirazla yarıda kesti:
—Hayır, hayır dedi. Ben işin parasal yönünde değilim. Kanser hastası, özellikle beyin kanseri birisinin yaşadığı acının ne kadarını yansıtabilirim onu düşünüyorum.
—Seni böyle bir hastayla tanıştıracağız. Onu izleyecek ve tahlil edeceksin. Hazırım dediğinde startı vereceğiz. Bu tür durumlarda erken teşhisin ne kadar önemli olduğunu, çevrelerinde böyle bir hasta olan kişilerin nasıl hareket etmeleri gerektiği bir çok mesaj içerecek bu film. Bir sosyal sorumluluk projesi. Bugüne kadar bu yönlü mesajları en doğru şekilde izleyiciye aksettiren sizsiniz. Israrımız bu yüzden.
Bu sözleri çok duymuştu ama yeniden duymak hem gururunu okşamış, hemde vicdanını rahatlatmıştı. Ayağa kalkarak yapımcıya döndü:
—Anlaştık o zaman. Detayları yürütücüm ile (menajerim) konuşursunuz. Bu sözlerin ardından iki muhatap el sıkıştılar.
Üzerine aldığı sorumluluğun bilincinde olan aktör, birkaç gün sonra rolünü oynayacağı hastayla tanıştı. Üç ay boyunca gerçek hastayı tam bir gözlem altına aldı. Yaşadıklarını aynı ruh haliyle yaşamaya gayret etti. Bazen yanında kaldı ama üç ay boyunca ziyaretini hiç eksik etmedi. Bu tip tümöre sahip hastaların en iyimser tahminle ömür sürelerinin iki seneyi geçmediğini öğrendi. Onlar için kortizon uygulamasının ne büyük önem taşıdığını gördü. Hastaya kortizon verilmesi işi, mermer ya da ağaç oymacılığı kadar ince bir işti. Tatbikat azar azar çoğaltılıp sonra yine aynı şekilde azaltılarak sonlandırılıyordu. Kortizon süresi gereğinden fazla uzun olursa vücutta tahribatlar artıyor, birden kesildiği zaman ise hasta bu kez kortizon komasından hayatını kaybedebiliyordu. Felç geçirme evreleri ise insanın ne kadar aciz durumlara düşebileceğinin adeta bir kanıtıydı. Artık kendini hazır hissediyordu. Sahnelerin çekimine başlayabilirdi.
Film için motor denilmesinin üstünden bir ay geçmişti ki gerçek hasta hayatını kaybetti. Sahne çekimleri yaklaşık dört ay sürdü. Filmin montajı yapılırken ekip, Onun da bulunmasını istedi. Reji masasının bir kenarına oturmuş film karelerinin montaj işini takip ediyor, gerçekçi bulmadığı bazı kareleri filmden çıkarttırıyordu. Hayli ses getirecek bir yapım olduğunu düşünürken başında sinsi bir ağrının başladığını hissetti. Sonraki günler bu ağrı sık sık canını sıkmaya başlayınca; rolünü oynadığı hasta dostunun şu sözlerini anımsayarak irkildi:
“Önce basit bir baş ağrısı diyerek aldırış etmedik. Sonra ağrılar sıklaşınca ağrıyla yaşamayı öğrenmeye çalıştık. Aslında vücut alarm zili çalıyormuş da biz fark edememişiz.”
Hatırladığı bu sözler şehrin en iyi hastanesinin yolunu tutmasını sağlamıştı. Hemen tetkikleri yapıldı. Korktuğu başına gelmişti. Beyninde bir kitle görülmüştü. Birden ümitsizlik girdabında hissetti kendini. Neler yaşayacağını çok iyi biliyordu çükü. Rol gereği de olsa yaşamıştı birçoğunu. Önünde sayılı günlerin olduğunu bilmek onun için işkencelerin en büyüğüydü.
Birkaç gün süren tetkiklerden sonra gerçeği öğrendiğinde sevinçten havalara uçtu. Beynindeki kitleden iyi haberler gelmişti. Kitle bir tümördü ama iyi huyluydu ve operasyon tehlikesinin en az olduğu noktalardan birisine yerleşmişti. Zamanında hastaneye başvurması yaptığı en akıllıca davranış olmuştu. Erken teşhisi rolünü oynadığı kişiye borçluydu.
Ameliyat olup, nekahet dönemini atlatmıştı. Hastaneden ayrılırken yaşadıkları birden gözünün önüne geldi. Gözleri doldu. Titrek bir dille “sağol dostum” dedi. Bir adım attı. Sonra duraksadı. Bir an düşündü; şanslıydı, oynadığı rol hayatının rolüydü aslında.
İçinden Tanrı’ya şükretti ve yürümeye devam etti.