Ey kahve bakışlarında bin yıl hatrı olan sevgili
Düşürme beni gözlerinden
Öyle uzaktan bir masal içine
Karanlık sulardan siyah kuşlar geçmiyor artık
Turnaların gömleği beyaz
Bir tutam kokun var tütün sarısı her dumanda
Hasret kalmayı unutmuş yaşlanmayan çocuklar gibiyim
Ve bu şehir, sevda treninin uğradığı son istasyonda uyuklar
Başımın, kuş tüyü yüreğine gülümsediği mevsimlerdeyim
Yağmur yağınca ıslanmayı öğretir mutluluk bana
Kurşun yiyince bir anda ölmez eskisi gibi
ve bir şair gelir omzuna dökülen hasreti silkeleyerek
Sana indirilmiş son sûreyim ben
Cennet ayaklarına dolanmasın sevdiğim
Gözleri buğulu tebessümler emerim göğüssüz acılardan
Güneşi zincire vurduğum zamanlar
Seni bulanık sulara atmam ben asla
Sana yarım yamalak bakamam
Aklıma girmeden kalbime girdiğin güne eyvallah
Yakasına yapışılan bir aşktır,
Bir deliyi istediği yöne götüren
Dudağından dökülünce sol avcuma kızıl kına
Pulladığım yüreğimdir buruşmadan bas alnına