Aynı yağmurda ıslanan iki çocuktuk, göz yaşımızı yere düşürmeden tuttuk
Kimse bilmezdi güneşte kavrulduğumuzu
Her rüzgar estiğinde ayrı hüzünlere savrulduğumuzu
Seni her mevsimde tanırım ben
Beyaz bir zambağın yaprağına düşersin
Yahut izbe düşlerimde gözlerimi ışıtan tanıdık fer’sin, sen
Göğsümü kabartarak ilan ediyorum bu sinsi hasrete
Selam bile vermiyor artık bana ne bir elem ne de gam
Seni çok seviyorum, asırlar ötesinden yüreğime sokulan ey ay yüzlü asyam !
Daha dün
Ve önce ki gün
Bir önce ki ay
Bilmiyorum hangi zamanı sayarsan say
Somut bir karşılığı olmayan sadakatle bağlıyım sana
Ve doyumsuzca dokunuyorum çok uzaklardan gelen bir tutam kokuna kana kana
Sararmış kağıtlara düşüyor gözlerinin rengi
Bir kara sevdadan yadigar usul usul
Yarına söylenecek masallarda beni bul !
Artık hiçbir şey bilinen zamanlarda değildir
Senin için kırdım kalemimi asyam !
Gümüş kupalardan kanımı içsin diye akbabalar
Sanır mısın yüreğime çöreklenen uzakta oluşunun ağırlığıdır ?
Parmaklarımın ıslaklığı ile hapsettim seni gönlüme
Tâ ki, bir turna maviliğinde
Bakire bir deniz kadar masumuz
Bana zemheri soğuk değildir asyam !
Sevda, gelincik tarlasına kanadını düşürür