“Romalılar, bir kadına tecavüz
eden kişiyi, yumurtalıklarını iki taş arasında ezerek cezalandırırdı.”
Gazetelerde okuduğum tecavüz haberi,
öylesine dudak uçurtan cinsten değildi. Alıştığımız ve her gün görsel medyada
gözümüze gözümüze sokulan belki de “Fatmagül’ün Suçu Neydi” “gibi izlenme
rekorları kırdıran filmlerdeki skandal tecavüz karelerinden biriydi. Henüz
çocukluk yıllarımızda tanışmıştık o kaba saba ve ağzı salyalarla dolu çürük ve
eksik dişli gözü dönmüş saçı ve başı dağınık kötü rollerin adamı “Tecavüzcü
Coşkun” ‘larla…
Haberlerde sürekli felaket tellallığına
soyunan spikerlerin bizlere sundukları görüntülerin, psikolojik-biyolojik-sosyolojik
sonuçlarına, hayal kırıklıklarıyla son bulan yargısı son bulmuş davalara
alıştık, alıştırıldık.
Efendim neymiş, son okuduğumuz
ve izlediğimiz haberin özü?
”13.yaşındaki N.Ç ye tecavüz
edenlere ceza verilmedi. Suçlular serbest bırakıldı ve dava zaman aşımına
uğradı.”
Ee bizim toplumumuzda anormal
bir durum değil ki bu haber?
Ne varmış yani?
Yazıyı okur okumaz, aklıma
yazdığım bir öykümün başlığı gelmişti. “Tecavüz Kaçınılmazsa Zevk Almayı
Bileceksin” adlı öyküsel ama gerçek yazım; İlk on dakikada tıklanma sayısı tam
670’di. Yazımın içeriğini merak edenler o kadar fazlaydı ki, akşam saatlerinde
yazımın okunma oranı 3624’e ulaşmıştı.
Aynı yazımın ikinci bölümüne
ertesi gün yayınladığımda ise, ilk on dakikada tıklanma sayısı üçe katlanmıştı.
Yorum yazanların çoğunluğu erkekti. Kadın yazar dostlarımdan özelime “devamını
merakla bekliyorum dost kalem” diye mesajlar gizli yazılmaktaydı.
Oldukça düşündürücü bir
durumdu. Aynı yazıyı başka bir sitede yayına verdiğimde kadınların hışmına
uğramıştım. Bu da oldukça ilginç bir etki-tepki gelişmesiydi.
Henüz yazımın ilk bölümünde bu
şiddetle karşı duruşa yanıtımı öğrenmek isterseniz, o sitenin ve yazımın
linkini aşağıda vereceğim.
Nedense Sn. Arzu Kök yazım
dostumuzun “Erkek Egemen Politikalar ve Tecavüz…
“ adlı yazısı, bana
geçmişte aldığım tepkileri anımsattı.
Uygarlık geliştikçe, canım
ülkem batıya yakınlaşıp emperyalist evrim geçirdikçe hileler de artıyor,
kanunlar çıkartılıp suçlular masumlaştırılıyor. Ebebeynler başlık paralarını
arttırıp ikna ediliyor, suçlu hapisten yırtıyor bir de çocuk yaşta yasal eşe
kavuşuyor.
Batı ülkelerinde direnen
kadınlar “cadı” diye adlandırılıp yakılan daha sonra da fuhuş batağına
sürüklenen yine aynı kadınlar olmuştu. Kapitalizmin yükseldiği ülkelerde
direnen kadının rolü bu kez de ahlak çözülmesi diyalektiğiyle rolü değişmiştir.
Genelevler artmıştır. Kadın ve erkek nesnel objeler, sosyal toplumlarda " kullanılan
ve kullanan" yaşam arenasındaki yerini almıştır.
80'li
yılların başında Amerikan Yapımı düşük ahlak ve bozuk aileleri konu eden
filmler, "Dallas" gibi dizilerle AŞK kutsallığını yitirmiş,
yerini "yap-boz" kısa sürede tüketilen birlikteliklere bırakılmıştır.
Anımsar mısınız, 90’lı yıllarda
ülkemize gelen Papa II. Paul’a basın şu soruyu sormuştu:
“Efendim genelevler hakkında
düşünceniz nedir?”
Vatikan’ın dini efendisi sorulan
soruya çok şaşırmıştı. Nedeni ise %95’i Müslüman olan bir ülkeye ayak basmıştı.
Genelevin ülkemizde var olabileceğini hiç düşünmemiş olmalı ki, soruyu şu
şekilde yanıtlamıştı:
“Burada genelev var mı?”
Tecavüzün tarihçesini kafamda
evirdim çevirdim, düşünmeye başladım.
Tecavüz sözcüğünü ve tecavüzcü
imgesini nedir, ne değildir, ne anlama geliyor, diye sorguladım kafamda.
Tecavüz; “bir kişinin kendi
isteği ve bilinçli onayı olmadan cinsel ilişkiye zorlanılması” diye
tanımlanabilir. Daha açık ifadeyle bir kişiye güç kullanarak, tehditle,
uyuşturucu, ilaç ve benzeri maddeler kullanarak, kendi isteği olmadan zorla
cinsel ilişkiye zorlanılmasıdır.
Bir diğer ve farklı tecavüz
şekli de eğer kişinin yaşı küçükse, mental bozukluğu varsa, doğru karar
alamayıp, rasyonel karar verebilme yetisinden yoksun bir yaştaysa, bu kişilerle
de cinsel ilişki tecavüzdür.
Çocuklukta başlarına gelen
böyle bir utancın izleri kendilerinden, ailelerinden bile kendilerini
korumadıkları için nefret edebiliyorlar.
Örnekleri oldukça fazla olan
ülkemizde tecavüz vakaları adaletin kefesinde oldukça kabarık dosyaları mevcut
olduğu gibi gelişmiş ülkelerde de tecavüz vakalarına rastlamak mümkündür.
Öyle ki tecavüze uğramış kadın
bazı olumsuz duygularla kendi içinde de duygusal çatışmalar yaşayıp, kendisini
sorumlu da tutup şikâyette bulunmuyor. Hatta suisid (kendini öldürme)
girişimlerinde bulunarak ruhsal dengesi bozulabiliyor.
Aile içindeki tecavüzler, yakın
akraba(baba-dayı-enişte-amca) gibi ensest ilişkiler, yaşı küçük kız
çocuklarının zorla ve korkutularak dedesi yaşındaki erkeklerle evlendirilmesi
yurdumuzda sıklıkla tanık olduğumuz örnekleridir.
Bazı bölgelerimizde ve
illerimizde aşiret reisinin “ölüm” fetvalarıyla sonuçlanan “töre” adını
verdiğimiz kuralların geçerli olduğunu hepimiz artık biliyoruz.
Bir de savaş dönemlerinde kadınların
yabancı askerler tarafından cinsel ilişkiye zorlanılmasıyla tecavüzler,
alışılagelmiş hep bir araç olmuştur. Nedense savaş esnasında ülkeyi fetheden
gücü elinde bulunduran askerler çocuk –kadın gözetmeksizin tecavüz ederek o
ülkenin erkeğinin yenilgisine neden olmayı hedeflemiştir.
Kurtuluş savaşı öncesi yurdumuzu
yakıp yıkan Yunanlılar, Ege Bölgemizde, tarihin yazdığı utanç tablosunu
unutmamız mümkün değildir.
İç Anadolu’ya kadar yakıp
yıkmışlar, yüzlerce kadın ve çocuklarımızı öldürmüş ve tecavüz etmişlerdir.
Gelelim Uzak-doğuya: Filipinlerde
10 yaşındaki kız çocukları devlet eliyle fuhuşta çalıştırılıyor. 20 yaşında
emekli ediliyor. Tüm sağlık kontrolleri ücretsiz olarak devlet tarafından
yapılan Filipinli küçük kadınlar sex ticareti ülkesi olarak tanınıyor ve
biliniyor.
2.dünya savaşı sonrası halen
ruhsal ve fiziksel izlerini taşıyan yüzlerce Koreli kadın, ölene kadar acı bir
utançla yaşamışlardır. Japon askerlerine hizmet etmeyi reddeden kadın
hemşireler ve çalışan memurelerden yaklaşık 500 Okinawalı ve 1000 Koreli kadın
tecavüze uğradıkları gibi askeri kuvvet kullanılarak açılan genelevlerde cinsel
ilişkiye zorlanılmıştır.
Günümüzde bunu örneklersek,
savaş döneminde cinsel şiddetlere en tanıdık gelenlerin başında Bosna-Hersek-Kosava-Irak
-Kıbrıs-Azerbaycan, Afrika Ülkelerindeki Savaşlar gelmektedir.
Amerikan askerlerinin Iraklı
kadınlara, erkeklere ve çocuklara tecavüz edip videolara aldıkları, hatta
uluslar arası adaleti aşarak, hiçe sayarak dünyanın gözü önünde tutuklu haldeki
esirlere tecavüz ettiklerine televizyonlardan tanık olmadık mı?
1992 ve 1993 yılları arasında
tam 20.000 Müslüman kadına tecavüz edilmiştir. Bunların birçoğu hamile kalmaya
zorlanmış, savaş zamanlardaki koşulların yetersizliğinden dolayı kürtaj
olamamıştır. Savaş sonrası bu kadınlar toplumdan dışlanırken üstüne üstelik her
biri “utanç kaynağı” olmuşlardır.
İşin en kötü ve insanlığa sığmayan
yanıysa, tecavüz edenlere hiçbir ceza kesilmediğidir; ağır duygusal ve ruhsal
faturayı ödeyen de tecavüze maruz kalmış kişidir.
Peki, bu durum nedir?
Kadın ve çocuklara yönelik
fiziksel şiddetin neticesinde artan intihar vakaları düşündür müyor mu
yetkilileri?
Anımsar mısınız ve hangimiz
unuttuk ki? Hüseyin Üzmez diye 70’li yaşlarda bir adamın 13 yaşındaki bir kıza
tecavüz ettiğini? Hatta Adli Tıp Prof.Dr. un “artık baskılara dayanamıyorum”
diye istifa ettiğini?
Yasalar önünde ibretle
tartışılan bu tecavüz vakası; adli tıpta bile kanıtlandığı halde devletin
militarist bir rol oynadığına tanık olmadı mı gözlerimiz? Taraf Gazetesi yazarı
suçlu, tacizci adam elini kolunu sallayarak sanki hastaneden şifa yoluyla
taburcu olmuş gibi özgür bırakıldı.
İzninizle bu tür davalara biraz
feminist penceremden bakacağım: Nedense canım ülkemde adalet erkeği haklı
çıkartıyor. Genelde teşhir edilen ve
suçlu bulunan asıl mağdur 10-13 yaşındaki çocuklarımız oluyor.
Bir iş kadını olan arkadaşım
vergi borcu nedeniyle tam bir ay Edremit Cezaevinde yatmıştı. Bana hapishane
anısını anlatırken, önce “yaz bunları sana iyi malzeme” dedikten sonra beş
kadının yaşam öyküsünü şu şekilde özetlemişti:
“İlk gün çok korkmuştum. Hatta
o gece uyuyamamıştım bile.”
Merakla sormuştum:
“Neden, yatak mı çok kirliydi?”
“Ne yatağı ya!.. İnsanın uykusu
gelince yatak mı arar gözü? Öldürüleceğim korkusu sarmıştı beni.”
“Aa, neden ki?”
“Neden olacak!.. Hapishanenin
onarıldığı ve yatak yokluğu yaşadığı bir zamana denk gelmiştim. Ağır ceza almış
kadınlar bölümüne yatırılmıştım. Aynı koğuşta beş kadın adam öldürmekten
müebbet hapis yatıyordu. Onlara hikâyelerini sorduklarımda kendilerine tecavüz
eden yakınlarını öldürdüklerini anlattıklarında çok şaşırmıştım. Biri amcasını,
biri eniştesini, bir diğeri kocasını intikam adına öldürmüşlerdi. Diğer iki
kadın da evlerine zorla girmiş ’namusumu kurtarmak için öldürdüm” dedikleri hiç tanımadıkları adamları
öldürmüşlerdi…”
Sonuçta
kanunlarımızın yanlış uygulamalarına tanık oluyoruz. Tecavüze uğrayan kadın ve çocuklarımızın
hakları resmen militarist bir baskıyla ellerinden alınıyor. Ve mağdur
kadınlarımız hukuksal alanda bir mücadele göstermedikleri gibi korku kültürüyle
baş başa kalıyorlardı. Uzayan hukuk mücadelesinde tecavüze uğrayan kişi teşhir
ediliyor ve kendi fiziksel çevrelerinde AİDSLİ gibi “toplumsal aforoz” edilme
korkularıyla başa çıkamayacağını düşündüklerinden, şikâyet etmiyor ve çekincede
kalıyorlardı.
Gelişmiş
ülkelerin başında gelen ve dünyada ilk kez eşcinsel evliliklerinin yasal
olduğunu bildiğimiz İngiltere’de ağzımız açıkta kalacak, akılları donduran bir
tecavüz olayını basında okumuştum.
Bir İngiliz
binden fazla kadına zorla tecavüz ediyor ve içlerinden sadece bir kadın
şikâyette bulununca tutuklanıyor. Kadınlar adlarını ve kimliklerini saklı kalma
şartıyla, neden şikâyette bulunmadıklarını açıklıyorlar. Nedeniyse “korku” ve
yukarıda belirttiğim nedenlerdi.
Sonuç;
Bundan tam sekiz sene önce onlarca koca adam
tarafından tecavüz edilen 13 yaşında olan N.Ç adlı kız çocuğumuz artık 21
yaşında genç bir hanım. Dava uzadıkça uzamış ve lehine sonuçlanmış.
Bu haberi okuyunca dudaklarımızdan şu sözcükler
dökülüyor:
“Aman canım o da bir şey mi? 60 yaşındaki adam
Manisa’da 1,5 yaşındaki kız çocuğuna defalarca tecavüz ediyor da ona ceza
verilmiyor.
“Aman canım o da bir haber mi? Antalya’da 5 yaşındaki
çocuğa tecavüz ediliyor, mahkemeye akrepli polis korumalarıyla getiriliyor. Sanki
adam bir şehrin fatihi…
“Aman canım o da bir haber mi? Kayseri’de Bayramda
kaybolan iki küçük kız kardeş, komşuları tarafından tecavüz edilip, evinin
bodrumuna gömülüyor, üzerlerine beton dökülüyor.
Bu sapıklara ceza verilmiyor. Ruhsal dengeleri bozuk,
diye akıl ve ruh sağlığı merkezlerine yollanıyor. “Pedofili” teşhisi konuluyor.
Tedavi görüp, salınıyor. Bizler de yinelenen tecavüz vakalarını okuyup,
izliyoruz. Alışıyoruz vesselam… En utanç verici, yüz karası, insanlık dışı bir
vakayı doğal görebiliyor, “e normal” diyebiliyoruz.
Yazık ki ne yazık!..
Oysa, bir zamanlar ahlak değerlerimiz oldukça yüksekti.
Ve o yıllarımızda, hapishanelerde idamlık mahkûmlarımızda bile “onurlu bir
duruş” a tanık olurduk.
“Mahkûmlar sübyancı mahkûmu, şişleyip öldürdüler. Veya
“mahkûmlar sapık sübyancıyı kemeriyle hücresinde astılar” benzer haberleri okur
okumaz,
“oh olmuş, pislik hak ettiğini bulmuş,” derdik.
Peki, ya şimdi
ne değişti de suçlular baş-göz ediliyor?
“AB ye
gireceğiz” diye adaletin terazisinin vidalarını gevşetip ayarını mı bozduk?
Yoksa adaletin
bir kefesine giren devletin eli mi ağır geldi?
Toplumun en nadide sosyal yapı taşlarından “ahlak
değerlerimiz” erozyona mı uğradı?
Dini idare ile yönetilen ülkelerden Arabistan, şu zaman
aşımına uğramış N.Ç vakasında, acaba şeriat yasasını uygular mıydı, yoksa onlar
da mı sumen altı ederdi?
Öyle ya, 1500 yıl önce kız çocuklarını sarı çöllerin
kızgın kumlarına diri diri gömmelerinin sebebi neydi ki?
Bizler genelde buzdağının görünen yüzüne bakmaktayız
Peki, bir kadın, bir erkeğe tecavüz edebilir mi?
İkinci soru: Ederse yargılanma sonucunda nasıl bir
gelişme olur?
Yazımın
uzunluğu nedeniyle iki bölüm olarak yazdım. İkinci bölümde belgite vardığım “bir
kadının bir erkeğe tecavüzü” hakkındaki gelişmelerde buluşmak umuduyla.
Sevgi ve
Saygılarımla
Emine PİŞİREN
05.11.2011
Not: ” Tecavüz Kaçınılmazsa Zevk Almayı Bileceksin” adlı yazımın Link Adresi: http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=55913