Sen
öylesine bensin ki ;
yaşamanın
anlamlı olduğunu,
ilk
kez bu kadar hissettirdin bana.
Hayatıma
kim girerse girsin.
Kimse senin kadar olamadığını anladım.
Ölçülemeyen mesafenin ardın da o yatan,
büyük saçmalığı anladım.
Şimdi ayrılığın aslında hiç gerçek,
olmadığını benden hiçbir;
zaman gidemeyeceğini anladım.
Birlikte yapamadığımız anların
bize kattığı huzursuzluğu,
sen yokken daha iyi canlandırdım kafam da .
Öylesine olmadığını bir ömür benliğimde;
yaşayacağını sensiz geçen yıllara,
lanetler savurdum her seferin de .
Taarruza
geçtim ardından .
Topyekun kalamadım parçalandım.
Yenildim
yıktılar beni söyleyemedim.
Nereye
gitsem sen durdun karşım da .
Gözlerine
bakmaktan hiç karışamadım toprağa.
Şaşkındım beni böylesine durdurduğuna.
Can
dedin bırakma savaş yokluğumla.
Yokluğun
İstanbul boğazı ;
kadar
kalabalık göremedin.
Yani
gürültü, kaza , intihar …
Bu kadar kalabalığın yok ettiği her şey.
Bir
kemanın gıcırtısı kapı gıcırtısına eşit olur mu ?
Hayır bana yokluğun değil varlığın lazım,
gidişlere dönüşler inişlere çıkışlar lazım.
Öylesine lazımsın ki bana .
Nefes aldığımı o zaman anlarım.
Hadi tut ellerimden şimdi,
karanlıktan aydınlığa çıkalım.
Sen
beni solu ben seni .
Kokuna
hasretim hadi.
Avuçlarına al gözyaşlarımı.
Sana karışıyım, Sen bana karış.
Bütün olalım can olalım.
Yalnızlıktan
kurtar beni.
Boynumu eğdir aşka.
Ve
çağır beni sol yanına.
Öylesine
değil sonsuza gidelim seninle.
Düşmekten
kurtar beni. Yürüme koş bana.
Ve
öyle kollarına al ama gitme sakın benden gitme!