Cuma Yazıları

 

Konu: Sevda Yolunda Mektuplar - VIII

 

Koca bir yazın kavurucu sıcaklarına ve sensiz geçen bir mevsimden sonra gelen Eylül’ü karşılamanın korkusu var içimde. Mevsim soğuklara, kara kışlara, sabahı olmayan uzun gecelere bırakacak bir kaç ay sonra kendini. Bahçemdeki melisanın kokusunu çekemeyeceğim içime. Şehrimdeki denizin sakinliği ve yaz akşamlarının meltem esintisini hissedemeyeceğim artık.  Sahilde oturup yakamozları seyrederdim, şimdi onlarda birer ikişer yok olacaklar. Yalnızlıktan kalma günlerimin neşesiydi yaz akşamları. Hasat mevsimi ile yok olacak bu neşemde…

 

Bu aşktan payıma nedense sessizlik düştü. İçimin sesini dinledim ama konuşamadım. Seni bulmak için  kapı, kapı dolaştım ama açtıklarında ismini söyleyemedim. Küllenen aşkımın ateşine hep odun attım ama tutuşturamadım. Her sabah senle uyanayım dedim ama bir türlü başaramadım. Yanımdakileri birer, birer bıraktım rüzgarın yönüne doğru, ama bıraktığın özlemi nedense bir türlü bırakamadım. Ve seni soranlara,  şükür iyidir dedim ama iyi olduğunu bir sana soramadım…

 

Mevsim kışa gebe ve ben sana hasretken, bütün terazilerin arızalandı mahsumiyetleri. Her seferinde, haksızları, her seferinde acı çektirenleri ağır tartıp durdu. Sonsuza attım sesimi, yıldızlarla gelirler diye. Bütün adamlığımı koydum bir darasına ve her seferinde senin gitmelerin ağır bastı her nedense…

 

Son yapraklarda düşüyorlar evimin bahçesine birer, ikişer. Camın önünden seyrediyorum düşüşlerini. Her bir yaprak tanesinin ağırlığını sana anlatamam. Ağaçlardan kopan her bir yaprak tanesinin hüznünü sayfalara yazamam. Ve hissettiğim ağırlığı, hissettiğim hüznü gelip bir gün olsun görmedin. Yakındır sokaklarda üşüyen kediler gelir birkaç gün sonra, kapımın önüne. Miyavlamalarındaki o tını kalır hep aklımın bir köşesinde. Ne de olsa onlarda muhtaç bir dilim ekmeğe ve bir bardak süte…

 

Muhtaçlık dedim ya. Toprak suya, balık denize, aç insan ekmeğe, arı çiçeğe nasıl muhtaçsa, bende sana muhtaçtım. Günün birinde gelir susuzluğum, açlığım, sevdam geçer derin bir oh çeker uzanırım dizlerine diye hep düşündüm. Susuzluğa alıştım, açlığı da alıştım ama sensizliğe alışamadım ay yüzlüm. Kalın iplerle bağlamıştın beni bu şehre. Bağsız bir yabancı gibi ilk karmaşada bırakıp gittin kaçarcasına. Bozkır çoraklarının verimsizliğini bırakıp gittin, bir şarkı sözünü yarım yamalak söyleyerek yanıma bırakıp gittin, balkon kenarlarından çıkan yabani çiçeklerin asiliyi gibi diklenip gittin…

 

Nasılda dert oldun bu bedene, nasılda söküp attın senin için atan kalbi. Bu şehirden gittiğin tren garına uğradım geçen akşam. Tren garı ne olacak ki, demir yığınlarının arasında hüzünler, vedalar, kavuşmalar, yalancı gülüşler, sevgililerin arkasından el sallayan siyah saçlı kızlar vardı dört bir yanda. Gözlerim seni aradı, iki deniz büyüklüğünde göz yaşı döküldü yanaklarımdan. Dert oldun o an yine bu bedene. İki sevgili az önce el eleydi. Sarıldılar, koklaştılar ve trenin son anonsuna kadar öpüştüler hemen şurada. Seni hatırladım bir an. Sen onu bile çok gördün bu yüreğe. Göğsüm daraldı yine, içime çekemez oldum oksijeni. Terk etmek için hızlı adımlarla çıkıyorum tren garından. Her kesin elindeki bilette nereye gideceği ve nereden geldiği yazılı. Bir benim, bu garda niye geldiğini ve nereye gideceğini  bilemeyen…

 

Sonbahar akşamlarının biri daha bitmek üzereyken geldim, bahçesinde yalnızlık olan evime. Ömrümün son baharında ve sensizliğin kışında üşüyeceğim her akşam ve yaprakları dökülecek seninle ektiğim tüm ağaçların. Dert olduğun ömrüm geçiyor artık sana aldırış etmeden ve siliyor aldığın takvim yaprakları sensiz geçen her bir günü. Biriktiriyorum her bir takvim yaprağını, nedensizce karalıyorum arkasını…

 

Bu şehirde yolumu gözleyen birilerin olmasını isterdim adı sen olan. Dert olmayan, isyan olmayan, sus pus eden yalnızlık olmayan günlerin olmasını isterdim adı Pazar olan. Kal değip de, arkasını dönüp bana sarılan, yanımda kalan olmasını isterdim adı gözlerin olan. Bir asırlık hasretin var artık heybemde deniz gözlüm. Bir mektubun daha sonuna geldim ve sen yine dert oldun içimin her köşesine dert oldun, dert oldun…

 

 

 

 

Dert Oldun

 

Dağlarım talan, emeğim oldu ziyan

Gecelerim yalan, yüreğim oldu zindan

Baharım, yazım, ömrümdür çalınan

Sen benimleydin şimdi yüreğime dert oldun

 

Yalanmış sözlerin kulaklarımda oldu ziyan

Gittiğin tek göz damlarım oldu zindan

Dünüm, bugünüm, yarınımdır çalınan

Sen benimleydin şimdi yüreğime dert oldun

 

Bir düşe daldım, rüyalarım oldu ziyan

Hüzünler çöktü her bir yana oldu zindan

Gecem, gündüzüm, ömrümdür çalınan

Sen benimleydin şimdi yüreğime dert oldun

 

Mevlana oldum, şemsi eyledim ziyan

Firavuna döndün tarumar eyledin oldu zindan

Aşkım, sevdam, inancımdır çalınan

Sen benimleydin şimdi yüreğime dert oldun

( Sevda Yolunda Mektuplar - Vıı başlıklı yazı cumayazıları tarafından 22.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu