Ya Ruhumuz Onu Besliyor Muyuz
Bedenimiz sürekli bakım yapıp temizlediğimiz, acz içinde bir şeydir. Ya ruhumuz;
ona ne kadar özen gösteriyoruz?..
Mümin, Allah’ın ruhundan üflediği
insandır. Dolayısıyla Allah’ın sıfatlarını üzerinde taşımak için ciddi çaba
içindedir. Ruhunda Allah aşkını yaşamak isteyen müminler, kendilerini
Allah’a yakınlaştıracak yolları ararlar. Yaşamlarındaki asıl amaçları Allah’ın
hoşnutluğunu kazanmak ve sonsuz yaşamda kurtuluşa ulaşabilmektir. Allah’ın
beğendiği ahlâkı tam olarak yaşamaya çalışır, yaşadıkları her anı Allah’ın
yarattığını bilir ve O’ndan razı olurlar.
Herşey Allah’ın birer
tecellisidir; müminler birbirlerindeki güzel özellikleri de Allah’ın yaratma
sanatının tecellileri olarak görürler. Allah’ın beğendiği ahlâkı yaşayan
müminlere de bu nedenle sevgi duyarlar. Allah’ın sınırları içinde Kur’an’a uygun
yaşayan, nefsinin tutkularından değil vicdanından yana tavır gösteren müminleri
kardeşleri gibi görürler. Gördükleri her güzel özellik Allah’ın üstün ahlakının
tecellisi olduğundan, sevginin asıl muhatabı olan Allah’a olan sevgileri sürekli
artar. Bu sevgi imanlarını ve ruhlarını derinleştirir.
Ruhu derinleşen
mümin güzelliklerden ve nimetlerden daha fazla haz alır, Allah’ın kadrini gereği
gibi takdir eder. Yüzeysel insan, dünyadaki nimetleri, Allah’ın katından bir
rahmet olarak yarattığı güzellikleri göremez. Dolayısıyla cennetteki kusursuz
güzelliklerden zevk alabilmesi de kuşkusuz mümkün değildir. Kişinin öncelikle
dünya hayatında bu ahlaka sahip olması, ruhunu beslemesi, derinleştirmesi ve ruh
zenginliği kazanması gereklidir.
Dünya hayatı bir ‘kuşluk vakti’
kadar kısadır. Çok kısa bir ömür vardır ve hızla geçen bu zaman,
Allah’a yakınlaşmak, ruhu derinleştirmek için tek fırsattır. Göz açıp kapama
süresi kadar olan dünya hayatı yanında, ahiretteki sonsuz yaşam feda edilebilir
mi? Dolayısıyla Allah’ın verdiği ruhu dünya hayatının boş hedefleri peşinde
müsrifçe harcamak yerine, gerçek yaşam için en güzel şekilde hazırlamak gerekir.
İnsan kendisine zulmeden pisliklerden kurtulduğunda pırıl pırıl imana
kavuşur.
Bediüzzaman da bu konuda şu sözleri söyler: “Ey nefsim ve ey
arkadaşım! Aklınızı başınıza toplayınız. Ömür sermayenizi ve hayat
kabiliyetinizi hayvan gibi, hatta hayvandan daha aşağı bir derecede şu geçici
hayata ve maddi lezzetlere harcamayın. Yoksa sermayece en üstün hayvandan elli
derece yüksek olduğunuz halde, en aşağıda olanından elli derece aşağı
düşersiniz.” (Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, s. 126-127)
“Mide
dolunca fikir uyur, hikmet ölür ve azalar durur.” der Lokman Hekim.
İmtihanın gereği olarak zayıf yaratılmıştır insan; uykusu gelir, acıkır,
yorulur… Kişi, kendisindeki zayıflıklara karşı iradesini kullanarak Allah’ın
buyruğu üzere hareket eder. Zaaflarını yenerek Allah’ın hoşnutluğu amacıyla
kendisini kontrol edebilen insan, ruh terbiyesinin ilk adımını atmıştır. Yapması
gereken; nefsini besleyerek et yığını bir beden olmaktan çıkmak, ruhunu
beslemek, onu, kavuşmayı umut ettiği cennete uygun hale getirmektir.
Allah’a gereği gibi kulluk ve ibadet edebilmek için en başta ruhumuzu
iyi yönde beslememiz, et yığını olmaktan çıkmamız gerekir. Nefsimizi beslersek
et ve kemiğe dönüşürüz, ruhumuzu beslersek insan oluruz. Allah’ın üflediği ruh,
O’nun nuruyla aydınlık; kalan herşey karanlıktır…
(
Ya Ruhumuz Onu Besliyor Muyuz başlıklı yazı
fuatturker tarafından
1.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.