Bir varmış bir yokmuş.. Develer tellal iken pireler berber iken ülkenin birinde çakırgözlü bir kız yaşarmış..
Bu kız o kadar mülayim, munis bir mizaca sahipmiş ki, edebinden dolayı da sevmeyeni yokmuş.
Her girdiği ortamda sohbetiyle insanları kendine bağlarmış.
Serpilmiş, büyümüş
Bakan bir daha bakar, arkası dönük yürüdüğü içinde tökezler yere düzermiş.
. O kadar bunalırmış ki, artık ne kitap okumaktan zevk alır olmuş, ne çiçeklerle uğraşmaktan, ne komşulara gidip günlr yapıp sohbet etmekten, ne de yaparken büyük emek sarfederek göznuru döktüğü dantel tarzı işlerden.
İyiden iyiye depresyona girer olmuş artık. O zamanlarda doktor nerdeee... Yazsın reçetene bir antidepresan. Lokman hekimlere başvurmuşlar, melisa çayı önermiş.
Kız onu her yudumladığında mayışır; uykusu gelirmiş.
Artık uyuyan güzelden farkı yok dense yeriymiş.. Günden güne kilo almaya başlamış; mutluluk için tükettiği çikolataları eritemez , hal böyle olunca da hepten moreli bozulurmuş.
Annesi , kızıma nazar değdi diye, büyücülere danışmış ve onlardan aldığı yanıt şu olmuş
- Senin kıza nazar değil, aşk sancısı vurmuş "
Annesi bunu duyunca hepten şaşırır; "bay büyücü benim kızım dışarıya dahi çok nadir adım atar, evden çıkmazdı pek, nasıl aşık olabilir ki ?"
Büyücü :
- Bunu kızınıza sorun, en doğruyu o söyleyecektir size
Anne, şaşkınlıkla sarayına giderken, o zamana kadar hiç görmediği ve rengarenk güllerle dolu bir bahçede çapa yapan adamı izler merakla.
Ne yapıyor bu adam burda ? der kendince.. Dayanamaz bir süre sonra ve yanına ulaşır
- Gülleri siz mi yetiştiriyorsunuz ? Kokusu beni buraya kadar çekti doğrusu
"Hayır" der adam, ben yetiştirmiyorum, bunlar zaten buradaydı, ben sadece aracıyım ve biraz bakımını yapıyorum.
- Peki sahibi kim ?
" Onları yaratan "
- Sizi buraya görevlendireni öğrenebilir miyim acaba ?
" Şu tepedeki sarayın prensesi hanım efendi.
Kraliçe, daha da şaşırır ve ordan çıkarak şatosuna gider. Kızını pencerenin önünde solgun bir şekilde gören kraliçe anne, kızına ;
- Canım kızım, güzel presnsesim.. Nedir senin sıkıntın ? Paylaşmayacak mısın annenle.. Birini mi seviyorsun yoksa ?
Kız , kalbinin atışının fazlalaştığını hisseder ve bunu da nerden çıkardın diyerek bozuntuya uğratır annesini
- Hadi kızım, anlat bana
Mecalinin kalmadığını bilen kız, dile gelir ve başlar anlatmaya..
Anne, şu dağın arka yamacında açılmış rengarenk güller vardı gördün mü ?
" Evet kızım, ne olmuş onlara ? "
- Aslında o gül bahçesi bana birinin emaneti, ama o kişi tanımıyorum ve hiç görmedim yüzünü aslında..
Bilmiyorum, ama beni ona çeken birşeyler var, tarif edilmez bir duygu.. Onlara iyi bakmam gerektiğini söylemişti sadece, ama sizler beni gözünüzden beri sakındırdığınız için gidemiyorum bile güllerime bakmaya
" Ama ben az önce birinin o gül bahçesinde uğraştığını, suladığını, çapa yaptığını gördüm ve kokusu yolun başına kadar geliyordu. "
- Nee ! Gerçekten mi ? Anne beni lütfen oraya götürün, lütfen :( Çok merak ediyorum o kişiyi
Ayağa kalkacak dermanı olmayan prenses, ani bir hareketle inmişti bile aşağı. Koşar adımlarla oraya doğru ilerlerken nefes nefese gül bahçesine ulaşır
Derince bir " Ohh..!" çeker rahatlamışçasına
Arkası dönük adama seslenir : "Heeyy! Heyy seenn , lütfen bana yüzünü göster, lütfen "
Size bakarsam, gözlerim kör olur.. Çünkü büyücüleriniz bu şekilde sihirlediler beni, fakat burdan şu en sondaki büyük daldaki kırmızı gülü koparır da arkanız dönükken koklatırsanız , işte o zaman büyü bozulacak ve size kavuşabileceğim.
Prenses bir saniye dahi kaybetmeden, yüzlerce gülün içinden kırmızı iri gülü bulur ve yüzü, üstü başı dikenlerden çizilmiş kanlı bir halde gelerek gülü koklamayı başarır, fakat o ana kadar adamı hiç mi hiç görmemiştir. Bu kişi çirkin, suratı cüzzamlı biri de olabilirdi. Ama bu onalrın hepsini göze almış ve gülü koklatmıştı.
Kraliçe anne, şaşkınlıkla onları izlerken, adam yavaşça döndü.. O gülü alarak prensese takdim etti. Bu gül o kadar özene bezene yetişririldi ki, tüm zorluklara rağmen direndi ve ayakta durmayı başararak onca gülün içinden kendini sıyırdı ve serpildi.
İşte biz de tüm zorluğa rağmen olumsuzluklara yenilmedik ve artık karşılaşmayı başardık.
Annenin gözleri dolmuş. Tüm bunlar krala anlatılmış ve kralda evlenmelerine onay vermişti. Kırkbir gün kırk gece düğünler yapılmış, ölümsüz gül suyu şerbetinden tüketerek mutlu bir yola girmişlerdi.