Son günlerde kendimi Wiliam Holman Hunt'ın, ''Kalp kapısı'' adını verdiği tablosundaki bilge görünümlü adama benzetiyorum. Çünkü senin kalbinin kapısı da, tabloda olduğu gibi sadece içerden açılabiliyor. Ve bende dışarıda kalmış adam gibi bekliyorum. Resimdeki adamla tek farkımız, o bir bilgeyi yansıtıyor, ben ise sadece aşk dilenen bir dilenciyi.
Hiçbir şey acıtmıyor aslında yüreğimi, ne kapında aşk dilenmek ne de seni böylesine bir aşkla, karşılıksız sevmek. Sadece gurur duyuyorum kendimle, böylesine güçlü bir yüreğe sahibim diye. Kim bilir o bilge görünümlü adam, o kapıda daha ne kadar bekleyecek? Kim bilir belki bende seni böylesine bir tablo edasıyla bekleyeceğim. Ama aşk ve sevginin sabır gerektirdiğini düşünüyorum. Birgün, kalbinin kapısını açmaya karar verirsen, beni ilk gün olduğu gibi kapında beklerken göreceksin. Büyük bir sabır ve hergün katı katına artan bir bağ ile güçlenecek sevgim, öyle bekleyeceğim seni. Yokluğunla üşüyeceğim belki kapında, ama donacak dahi olsam bekleyeceğim. Her ne kadar, senin için bu kelimeler bir anlam ifade etmese de, aşka dair edilen tek kelime bile anlamsız olamaz. Eğer sen aşk isen, uğruna edeceğim her kelime anlam kazanır.
Yüreğimden gelen sese kulak verdiğin gün, yüreğinden dökülecek her kelime, benim için ömre bedel olacak. Belki bu söylediklerim sana, daha önceden tanıdığın bir ''deli aşığı'' hatırlatır. Ama şunu unutma ki, ben seni zaten hiç benim olmadan sevdim. Ben seni, sahip olamadan, yüreğine giremeden, yüreğime alamadan sevdim. Ben ne deliyim daha önce gördüklerin gibi, ne de vazgeçebilirim senden. Ben sadece seviyorum seni, aşığım, aşığınım...