Soykırım kavramının kökü Yunancada, ırk –aşiret anlamına gelen genos ve Latincede öldürme anlamına gelen cide kelimelerinin birleşmesinden, meydana gelmiş bir kavramdır.
Ortak bir tanım, olmamakla beraber Milletlerarası alanda ,soykırım kavramının tanımını yapan, ve birleşmiş milletler Soykırım sözleşmesinin, hazırlanmasında ve sonuçlandırılmasında önemli katkıları bulunan polanyalı hukukçu Rafael Lemkin, soykırımı ‘’dini milli ve ırki bir gurubun yok edilmesi ‘’olarak tanımlamıştır. Lemkin e göre ‘’soykırım doğrudan kişileri hedef almaz,kişinin dahil olduğu gurubu hedef alır ve kişi sadece bu guruba dahil olduğu için saldırıya ugrar.’’
Bu tanımlama dahi Avrupa ve ABD nin, kendi uygarlık yolundaki uygulamaları ile yaptıkları, asimilasyon ve soykırımlarından dolayı sorumluluklarını , azaltmak için olabildiğince ,gurup tanımı, bu uluslararası tarafları baglayıcı hukuk metninde dar tutulmuştur.
Fransa , Ulusal meclisinden Ermeni soykırımını, inkar edenlere hapis cezasını öngören yasa cıktı. Onay için senato yu bekliyor.
Ermenistan Devlet Başkanı bunun üzerine ’’ İnsan haklarına karşı duyarlığı nı Fransa, 1 kez daha ispatlamış tır. Bu sebeple şükranlarımı sunuyorum ‘’demiştir.
Sadece bu teşekkür bile cümlede geçen tarafların, ne kadar iki yüzlü ve sahtekar davrandıgına karine teşkil eder. Bu iki cümleyi taraflar acısından mercek altına alırsak ;
Fransa ,insan haklarına bu kadar duyarlıysa, Cezayir’deki toplu kıyımları kim yaptı?
Bu durunda bir kez daha ispatlanan nedir?
Yada teşekkür eden taraf,acısından bu iki cümleyi inceleyecek olursak;
Teşekkürle, insan haklarına önem verdiği izlenimi yaratan Ermenistan, HOCALI 1992 silahsız sivillere karşı katliamı yaparken insan haklarından bihaber mi idi ?
Yada Doğu Anadolu daki toplu mezarlarda çıkan kemiklerin hesabını Ermenistan ne zaman verecek?
100 e yakın diplomatımızı şehit eden Asala nın tetikçilerinin kaç tanesi ni bu ülkede yargılandı?
Bu soruların soramayacak durumda olsa idik ve bu olaylar tarihi süreçte yaşanmamış olsa idi.Yukarıdaki cümlelerin altına bizde imza atardık. Ama sorulaın cevabını oluşturan tarihi gerçeklerin ışığında, her iki tarafcada söylenen ve yapılan şeylerin hava cıva olduğunu MEDENİYETLER ÇATIŞMASINDA harç katkı uygulaması olduğunu biliyoruz.
Bu durumda; Bozacının şahidi, şıracıdır misali iki sahtekar birbirine şehadet mi etmektedir ?
Kara baht sahibi olan tarih boyunca TÜRKLER olmuştur.Göçerliğin ve savaşçılıgın bir neticesi olarak güçsüzleştiği anlarda soykırıma ugrayan Türklerdir. İslamiyet öncesi Türklerin kıta Avrupasında var olduğu yerlerde bugün esamesi okunmamakta sadece köy ve bazı şehir adlarında kelime olarak kalmıştır.
Kendi sahibi olup hoşgörüyü tesisi ettiği toprakların dahi asıl katliamların kurbanı TÜRKLER olmuştur. Hem dini hemde ırki olarak Türk’ü düşman belleyen hırıstiyan nesiller,tarihi nefretin asıl müsebibi olmuşlardır. Yoksa 19 .yüzyıla kadar Ermenilere, giyim kuşam ve gelenekleri le ilgili olarak Batılılar, yüzlerce yıl hırıstiyan Türk olarak bakmışlardır. Ermenilere de Osmanlı değer vermiş ve sadık millet olarak, sarayda hep üst rütbelere kadar yükseltmişlerdir. 1071 Malazgirt Zaferinde Ermenilerin saf değiştirmesi Bizans ordusunun bir tarafı çökmüş ve zafer daha kolaylaşmıştır.
Atatürk ün ölümünden Tarih bilgisinden yoksun cumhuriyetin 2. Dönem Türk yöneticileri, bu yüzyılın başına kadar sadece Batıya uşaklık etmiş ve 19 .yüzyıl da Mora İsyanı ile Yunanistan devletinin kuruluşu ile Girit i n Yunanlaştırılmasında ve Türk müslüman yapısından arındırılmasında, toplu kıyımları asıl Batılılar,yapmıştır. 1800 lü yılların başına kadar Homojen bir nüfus yapısına sahip olmayan Bugünkü Yunanistan toprakları, geçen 19 yüzyıldaki hunharca cinayetleri ve toplu kıyımları olmasa idi kitlesel Anadolu ya göçleri organize edilmeseydi bugunkü Batı Trakya toprakları değil tüm toprakları, Türk yoğunluklu olacaktı.
Ya da Bulgaristan daki acımasız Bulgar çeteleri ,19 .yüzyılda Türk köy ve şehirlere baskın yaparak silahsız sivillere karşı katliamlar yapmasa idi, bugün Trakya ve güney marmara bölgesinde ki milyonlarca insan buralara göç etmeyecek muhacır sıfatını kazanmayacaktı . Osmanlı Salnamelerine göre sadece Sofya da 44 cami vardır Günümüzde 1 cami kalmıştır .Yani şimdi hırıstiyanlaşan topraklarda katliamlar Sadece canlara karşı değil Osmanlıdan gelen Müslüman yapıtlarına karşı da yapılmıştır.
Yine Kıbrıs’ta İngiliz yönetimi 1878 yılında başladığı zaman Türk nufusu ada halkının %44 ü idi .96 yıl sonra 1974 barış harekatı yapıldığında ada nufusunun sadece 120.000 i oda nufusun %20 sine tekabül edecek şekilde Türk olarak kalmıştır. 1950 yılından sonrada EOAK cıların katliamı, Elzaıglı doktorun ve cocuklarının küvette öldürüldükleri resimler hala hafızlarımızda yerleşik . Katliamın boyutları nufus artış hızı ile beraber değerlendirildiğinde acıkça ortadadır.
Doğu Türkistan da Uygur Türklerine karşı Çin yönetimleri tarafından yapılan soykırım ve Türklerin Çinlileştirilmesi politikaları günümüzde dahi artarak hızını devam etmektedir. Çin faşizmi, Özellikle 11 Eylül de uçakların, dünya ticaret merkezini patlatmasından ,sonra uluslarası terörizmi bahane ederek Uygur gençlerini tutuklayarak,işkence ederek , terör adına, devlet terörü yapmaktadır.
Görüldüğü gibi Dünya Tarihi milletlerinden en eski olan ve Dünyanın demografik yapısını etkileyen savaşların muzaffer kumandanlarını yetiştiren Türkler, ırki ve inanç sisteminde yer alan diğer gurupların hedefindeki millet olmuştur. Sırf bu sebeple bile Türklerin kurdugu her devlet güçlü olmak zorundadır.
Fransa nın çıkarttığı bu yasa tüm bu tarihi gerçeklerin ışığı altında değerlendiridiğinde TÜRK MİLLETİ için ‘’vız gelir tırıs gider’’. Karşı yaptırımlar ağırlaştırılarak hükümet tarafından yerine getirilmelidir. Fansa nın uluslar arası masonik yapısı bu yasal sürecin arkasındaki asıl güçtür.