Öğrenci Muhabbeti
- Merhaba dostum.
- Merhaba
- Çok beklettim mi?
- Yok bende yeni geldim.
- Bekletmediğime sevindim.
- Bende beklemediğime sevindim.
- Nasıl?
- Biliyordum yani geç geleceğini.
- Nerden biliyorsun?
- Bunu bilmek için müneccim olmak gerekmez. Sen ne zaman, hangi randevuna zamanında geldin ki?
- Sinirlisin
- Hayır değilim. Ne diye sinirli olacakmışım ki?
- Şimdi şöyle anlatayım; sen normal zamanda bu şekilde bir soru sormazsın. Ayrıca sen sinirli değilsen ben neden endişeli olayım?
- Nasıl yani?
- Beni bilirsin, sinirli insanlar karşısında huzursuz ve endişeli olurum. Şu anda da öyleyim
- Ben sinirli değilim.
- Tabi tabi, yan masadaki abi sinirli. Benim de altıncı hissim kuvvetli olduğundan bunu hissedebiliyorum.
- Ya bırak şimdi laf salatasını, sen ne yaptın onu anlat.
- Çay gelmeden ağzımdan kelime düşmez masaya.
- Çayla çalışıyorsun yani
- Yani.
- Garson bey, çayları tazeleyelim.
- Garson bey mi? Senin kibarlığını yesinler. Hocam filan desene ya. Ne antika adamsın ha.
- Ya benimle uğraşmasana.
- Bir de çaylar tazelendiğine göre bayatlamış olmalı, buna zaman içinde cereyan edeceğinden beklemiş olmalısın beni.
- Zekana hayranım.
- Zeka değil. Bildiğin klasik mantık.
- Bildiğim.
- Evet bildiğin. Bu sinir harbine bir son verecek miyiz?
- Bu bir tehdit mi?
- Sanırım değil. Tamam tamam bir daha randevularımıza gecikmeyeceğim. Bu randevu kelimesi de hiç olmadı ya neyse. Eşcinsel gibi hissettim kendimi.
- Ağzını topla, geri dönülmez bir yola girmek üzeresin.
- Tamam tamam.
- Çaylarda geldi, anlat bakalım.
- Çay tamam da bir de sigara olsa.
- Ohooo! Ama sen uzatıyorsun.
- Öyle
- Senin yüzünden sigarayı bırakacağım ha.
- Ne güzel işte, bende bırakırım o zaman.
- Ya sen var ya resmen ömür törpüsüsün.
- Evet annemde hep böyle söyler.
- Sen meseleyi anlatacak mısın?
- Abi mesele gayet basit. Okula gittim işte. Her zamanki gibi ilk derse girmedim. Biliyorsun sabahları kendime gelemiyorum. Attım kendimi kafeteryaya. Sende yoksun ki bana koyu bir kahve ısmarlayasın. Ne yapayım bende kendi kahvemi kendim aldım.
- Yakında seni nüfusuma geçireceğim zaten.
- Ama bunlar kırıcı cümleler ya. Bak küserim anlatmam.
- La ne naz yapıyorsun, anlatsana.
- Neyse, kahvemi yudumlarken bizim Betül çıktı geldi.
- Hangi Betül?
- Kaç tane Betül var? Bizim sınıftaki hani bıyıklı olan.
- Haaa.
- Bak sende hatırladın.
- Bu Betül sana asılıyor haberin olsun.
- Vallahi istediği kadar asılsın. Ben bıyıklı kız sevmiyorum.
- Bende.
- Neyse işte. Betül’de benim gibi derse girmemiş. Asım hocayı biliyorsun, kendisi yardımcı doçent ama kıllıkta profesörlüğü var.
- Biliyorum biliyorum. Ne gıcık adam ya. Onun dersi miydi?
- İlk ders onunmuş. İyi ki girmemişim.
- Bak devamsızlığa dikkat et.
- Bak. Bu tabloyu görüyor musun?
- Ne tablosu o?
- Devamsızlık tablosu. Daha iki haftam var.
- Var ya senin yatacak yerin yok ha. Şu tabloyu hazırlayana kadar derse vakit ayırsan okul bitmişti.
- Babam gibi konuşma ya.
- Ama tablo iyi fikir ha.
- Tabi oğlum ne sandın? Betül’le ottan çöpten konuşurken bil bakalım konu nereye geldi?
- Nereye?
- Sen tahmin edeceksin.
- Bana mı?
- Evet sana geldi. Ya sen kendini ne kadar büyütüyorsun ya.
- Tamam oğlum artislik yapma.
- Funda’ya geldi konu Funda’ya.
- Eeeee?
- Haberler kötü dostum. Bunları sana söylemek istemezdim ama bizim Funda’nın memlekette sözlüsü varmış.
- Ciddi mi?
- Betül’ün söylediği öyle.
- Benim ismimi vermeseydin bari Betül’e.
- Yok ya senin ismini vermedim bir arkadaş dedim.
- İyi demişsin.
- Yani Funda işi yatar dostum, sıkma canını.
- Ne sıkacağım ya. Benimkisi öylesine.
- Tabi tabi. O yüzden iki aydır başımın etini yiyordun.
- Arkadaşım değil misin oğlum? Senin başının etini yiyeceğim tabi.
- Eyvallah bir şey demedik.
- Demek memlekette sözlüsü varmış.
- Yazılısı da olabilirdi.
- Aman ne dahice espri.
- Üzüldün mü?
- Yo ne alakası var? Gayet mutluyum.
- Belli oluyor. Ama bence durum böyle değil.
- Nasıl peki durum?
- Sen demedin mi Betül sana yazılıyor diye.
- Dedim.
- Bende Funda’nın sözlüsü filan yok.
- Betül Funda’yı kendim için soruyorum sandı, bana yalan söyledi.
- Ciddi misin?
- Ben öyle tahmin ediyorum. Bunlar klasik yalanlardır oğlum.
- Hadi ya. Tabi canım. Kız üniversite okuyor, ne memleketi ne sözlüsü? Akıl var mantık var.
- Doğru. Hem Funda’nın tutup da ilişki durumunu Betül’e anlatacağını hiç sanmıyorum. Zira hiç araları yok.
- Öyle mi?
- Öyle tabi. Kızlar böyledir oğlum.
- La sende ne kadar çakalsın la? Her şeyi biliyorsun.
- E anlarım biraz. Ben geçen sene psikoloji kitapları almıştım taksitle hatırlıyor musun?
- Evet.
- Hepiniz gülmüştünüz bana.
- Hatta ben kefil olmuştum.
- İşte o kitapların sayesinde insanları biraz tanıyorum o kadar.
- Ya senin şu kitaplar nerdeydi?
- Vay babam vay! Kiralarım kitapları.
- Ya sen ne kadar çıkarcısın ya.
- İşine gelirse, az dalga geçseydiniz sizde.
- Tamam sen onu bırak ta benim bu Funda işi bitmedi diyorsun yani.
- Bence bitmedi.
- Ne yapmalıyım peki?
- Oğlum önce kendini çözmelisin.
- Nasıl?
- Sen gerçekten seviyor musun kızı? Yoksa yalnızca takılmak mı istiyorsun?
- Seviyorum la.
- O zaman çıkacaksın kızın karşısına bülbül gibi öteceksin. Bunun başka çaresi yok. Aracıyla filan olmaz bu işler.
- Öyle mi diyorsun?
- Tabi oğlum, ne demiş büyük düşünür Tarkan?
- Ne demiş?
- ‘’Yürekli olmadan meydan okumadan yaşanmaz aşk’’ yüreğin yoksa aşıkta olamazsın zaten mantıken.
- Evet evette nasıl olacak bu iş.
- Onu ben bilemem. Ben co-pilotluk yaparım ama gerisine karışmam. Dümen sende olmalı.
- Doğru söylüyorsun. Hadi okula gidelim o zaman.
- Sebep?
- Funda ile görüşeceğim.
- Saçmalama ya. Damdan düşer gibi olur mu?
- Ya nasıl olacak?
- Yavaş yavaş olucak. Sen bana bırak. Bugün unut bu işi yarın hallederiz. Sende kızın numarası var mı?
- Var.
- O zaman damardan kan alımına mesajlarla başlayacaksın.
- Az çakal değilsin ha.
- Öyleyimdir.
(
Öğrenci Muhabbeti başlıklı yazı
MESUT ÇİFTCİ tarafından
17.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.