Orlon Dantel Masa Örtüsü
ORLON DANTEL MASA ÖRTÜSÜ
1976- 1977 yıllarıydı, Konya’da,
toptan battaniye, orlon dantel masa örtüleri satan bir tanıdığımız var. O
sırada Ilgın’da durakta taksiciyim. “Bunlardan götür Ilgın’da sat,
peşin para istemem, sattıkça öde, satamadığın benimdir, geri getir.”
Dedi. Teklifini reddetmek, hele hele denememek aptallık olur. Diye
düşündüm. Arabanın bagajını içini battaniyeler ve masa örtüleri ile
doldurdum. Ilgın, Doğanhisar, Kadınhanı pazarlarına çıkıyorum. Köy köy
dolanıp satış yapıyorum.
Bir köyde
arabanın içine uzanan bir kadın hırkamı satın almak istiyor. Onun
satılık olmadığını kendi giysim olduğumu söylüyorum. Kaç para olursa
olsun almak istediğini, benim yine alabileceğimi söyleyip ısrarla almak
istiyor. O’na hırkamı satmıyorum. Dönüşte yolda verdiğim molada bir
çoban geliyor. Azığımızı karıştırıyoruz, birlikte bir şeyler yerken Ona
termosumdan buzlu ayran ikram ediyorum, termos çok hoşuna gidiyor,
satın almak istiyor. O, benim. Tüm ısrarlarına rağmen satmıyorum.
Israrlı talepler bende aşırı bir güven oluşturuyor. “Arabaya taş
koysam satılacak” Kanısı yerleşiyordu. En kısa zamanda Konya’ya gidip,
sattıktan sonra ödemek, satamadığımı iade etmek koşuluyla bu sefer, iç
çamaşırları, tişört, bayan elbisesi gibi giysileri dolduruyorum. Mal
çok, araba küçük gelmeye başlıyor.
Gezdiğim köylerde
kimsenin fiyatlar hakkında bir fikri yok, fiyatı vicdanım belirliyor.
Para çok tatlı, kazanmak çok güzel… Hele bir de harman sonuna veresiye
verebilsem ya da buğday arpayla değişebilsem…Kazancımın haddi hesabı
olmayacak, ancak ben cesaret edemiyorum.
Köylerde bayan iç
çamaşırlarını gösterirken bir anda kimse kalmıyordu. Onları utandırmadan
satış yapmak için, iç çamaşırlarını yanıma almıyordum. İlk fırsatta
iade edecektim.
O gün önceden
gittiğim köylerden birine gitmiştim. Köy meydanındaki çeşme başında, ulu
ağacın gölgesinde tezgahımı açmaya uğraşırken onaltı, yirmi yaşlarında
beş altı genç kız geldi. Bir müddet bakındılar. “Buyurun ne
istiyorsunuz?” Diye sordum. Bir türlü ne istediklerini söylemediler.
Her soruşumda birbirlerine bakışıp gülüştüler. Ben de güldüm. Onlar daha
çok güldüler. Birisi cesaretini toplayıp sordu. “ Beden var mı ? Beden”
Diğerleri onun cesaretine daha çok güldüler. Soran kız kızardı. Acaba
beden neydi? Beden diye bir şey satmadığım gibi duymamıştım da, öylece
ulu orta sordum. “Beden nedir?” Hepsi birden çapkın çapkın
gülüşüyorlar. Gerçekten anlayıp anlamadığımı öğrenmeye çalışıyorlardı.
“Vallahi anlamadım.” Dedim. Onlar da emin oldular. Bir tanesi
cesaretini toplayıp sordu: “ Hani daha önce satıyordun ya, şimdi
göremedik onu soruyoruz. ” “Ben beden diye bir şey satmadım.” Dedikçe
vardı diye gülüşerek ısrar ediyorlar. “Nasıl bir şeydi?” Diye
sorduğumda; her biri kızarıp gülüşerek bir kenara kaçıştı.
Meraklanmıştım. Heyecanlanmıştım… Bu sefer kızarıp, utanarak ben
sordum. “Nasıl bir şeydi?” Birisi utana sıkıla iki elini göğüslerine
götürerek sordu. “ Hani buraya giyiliyordu…” Söyledi.
Kurtuldu….Diğerleri gülüyordu. Hep birlikte gülüyorduk. Bir daha
gelişimde getirmek üzere ayrıldım.
Ertesi gün Beykonak
Beldesi’ne gitmiştim. Pancar çapalamaktan dönen bir grup kadın kız
başıma üşüştü her biri bir şeyler çekiştirip fiyatını soruyor. Bir genç
kız;
- Güner hoş geldin, bu çocuk battaniyesi kaç para? Dedi.
Akşamlara kadar tarlada çalışmaktan yanmış yüzünde o günün biriken
tozlarında akan ter izler oluşturmuş bu kızın kim olduğunu tanıyabilmek
olası değil.
- Pardon tanıyamadım. Dedim.
- Aa Güner, ben
folklor ekibinden Ayşe. Dedi. Tanıyamamaktan rahatsız oldum. Aynı ekipte
uzun süre birlikte çalıştığımız Ayşe, şalvar giymiş toz toprak içinde,
akşama kadar çapa yapmaktan bitkin düşmüş, tanımak olası değildi. Biraz
hoşbeşten sonra battaniyenin fiyatını yine sordu.
- Sana 90 liraya olur. Dedim.
-
Tamam getireyim. Dedi biraz sonra elinde çoğunluğu bozuk paralardan
oluşan uzun sürede biriktirilmiş doksan lirayı elime sıkıştırdı.
Battaniyeyi götürdü.
Ben eve dönüş yolundayım, içim yanıyor.
Vicdanım rahatsız. Kırkbeş liraya aldığım battaniyeyi kazanma hırsıma
yenilip doksan liraya satmıştım. Artık durdurulamaz bir kazanma heyecanı
sarmıştı…
Akşam yattım uyuyamıyorum. Sürekli dönüyorum yatakta, azap beni yakıyor.
Orlon dantel masa örtüsü
Şase kırlent bohça var…
Batan yüreğimin malları
Haydi zararına bunlar…
Yırtınsam da yankılamaz sesimi dağlar
Biliyorlar kırkbeşe alıp
Doksana satıyorum…
Ertesi sabah erkenden kalkıp, doğru Konya’ya gittim. Sattıklarımın bedelini ödeyip kalanları iade ettim.
“Çok iyiydin neden bıraktın?” Diye soranlara.
“Hiç” Diyorum. “Kırkbeşe alıp doksana satıyorum. Sesim yankılanmıyor”
(
Orlon Dantel Masa Örtüsü başlıklı yazı
Güner Kutluk tarafından
17.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.