İntiharlarım
İNTİHARLARIM
Ah, Ah! Şu benim muhacir yüreğim…
En
güzel anlatıcı doğadır. Susarak anlatır kendini, kimse çiçeğin
gürültüyle açtığını duymaz, kelebeğin kozadan çıktığını... An gelir...
Çiçek açar, kelebek uçar. Kozadaki kelebeğin, daldaki tomurcuğun kimseye
danıştığı duyulmamıştır... Kelebeğin konduğu hangi dal, hangi çiçek
yakınmıştır ki ?
Kalkıp gitmeyi de
bilmeli insan, konup göçmeyi de, hangi parmakta uğur böceği sonsuza dek
kalıyor ki... Hep ona uç uç.... Diyoruz. Çalan gonga kulak vermeli
zamanı gelince ha!... Yoksa, gelsin diye yoluna bakanlar, gitsin diye
gözüne bakar.... Gözüne gözüne, gözünün ta içine....İçine… Zamanı
gelince gitmeyi de görebilmeli insan gözünün içine bakılmadan. Gitmek
vazgeçmektir bir şeylerden, vazgeçmeyi de bilmeli insan, vaz geçmek
zordur elbet vakti saati geldiğinde ... İşte o zaman "HAYDİ BANA
EYVALLAH......!" Demeli kimseye danışmadan... Hangi yaprak danışıyor ki
dalına? Kurutuyor kendini sonra haydi bana eyvallah…!
"Hay benim muhacir ruhum.... Kendine göçen ruhum, kendinden
göçen ruhum, yer yüzünde yer yok mu sana?..."
Yer yüzünde yer yok bana…
Ölmeliyim… Yerin içine girmeliyim. Haydi bana eyvallah…
Deyip, 1983 yılıydı denemek istemiştim.
Silifke’de Susanoğlu Beldesi’nde tatil yapıyorduk. Cehennem sıcağı
kumlar üzerine kuruluydu çadırımız. Ben dışarıda yatıyordum.
Sivrisinekler… Gece geç saatlere kadar onlarla boğuşuyor, bitkin düşünce
uyuyakalıyordum. Sabaha karşı yeniden saldırıyorlardı.
Ölmeliydim..
Artık hiçbir şeyle boğuşmak istemiyordum.
Öğleden sonra plajın ötesinde kayalık bölgede keşfe çıkmıştım. Kendimi
suya atmak için yüksekçe bir yer beğendim. Oradan kayalara tutunma ve
çıkma olanağım yoktu. Kumsala kadar da yüzemezdim. Hele akşam
karanlığında bu işi yaparsam kimse de göremez bulamazdı. Planımı
beğenmiştim. Yer ölmek için çok güzeldi...
Akşamüzeri
yeğenlerimi koklayarak öptüm. Uzaktan ailemi izledim. Usulca
uzaklaştım. Kayalıklara yerime gelmiştim. Yerimde iki genç canlı yem
yapmak için büyük bir zevkle küçük kefal balıkları avlıyordu. Oltaları
hiç boş çıkmıyordu. Önce yerimin kapılmış olması canımı sıkmıştı. Sonra
onları izlemeye koyulmuştum. Gün batmış, hava kararmaya başlamıştı ki,
tam o sırada milyonlarca sivrisinek bir anda ortaya çıktı ne kadar da
büyüklerdi… Baş etmek olası değildi. Öyle bir canımız yanıyordu ki balık
tutan gençlerle birlikte ben de kaçmaya başladım. Ölmeye razıydım
ama….Sivrisineklere dayanamamıştım...
Sabaha karşı çatı
arasına çıkarken bir yandan başarısız komik girişimimi düşünüyordum.
Çatı arasında yeterince ip vardı kendimi asmak için. İpi bir kenara
koydum. Cebimden kalem kağıt çıkardım. “Ölümümden kimse sorumlu değil…”
Diye başlayarak bir şeyler yazacaktım. Çünkü kendini asmanın "Raconu"
böyleydi. O anda “Bir intiharın anatomisi” başlıklı bir köşe yazısı
aklıma geldi. İntihar etmek üzere olan birisi “Ölümümden kimse sorumlu
değil…” Diye başlayan yazısını yazarken, “Hep de böyle yaparlar…” Deyip
başkalarının intihardan önceki yazılarına güldüğünü düşünüp, mektup
yazmaktan vazgeçmiş, o gülümseme O’nu intihardan da vazgeçirdiği için
bunu bir köşe yazısında paylaşmıştı.
Nereden aklıma geldiyse?… Bir de
sivrisinekler…
Hay benim tatlı canım… Bir daha denenemedim.
Hey be hey boğulmayı düşlediğim denizler !
Ne kadar da sığmışsınız meğer…
(
İntiharlarım başlıklı yazı
Güner Kutluk tarafından
8.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.