“Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili” diye hitap ediyorum en sevgili olanlara. Bunu zahiri bir şahsa indirgeyip birilerini ararsanız nafile bir çaba olur. Bu metinlerden yola çıkarak hakiki olana, hak olana ulaşabilirseniz ne mutlu bana o zaman. Vazifemi tam olarak yapmış olmanın rahatlığı ve erinci içinde idame ederim yazın hayatıma.

                 Bir edebi hareket, bir vicdani duruş, bir akli grup, bir kalbi birliktelik oluşturabilirsek ve gençler arasında bilhassa harekete geçip bunları anlatabilirsek inanın epey mesafe almış sayılırız. Kendimize ve sonramıza mutlu olma şansı yaratabilirsek ve bunu beraber sağlayabilirsek daha ne isteriz Huda’dan? Tutup alacağız mutluluğu, bir ağaçtan koparıp aldığımız meyve gibi… Mutluluk ellerimizde avuçlarımızda olacak. Kökünden koparacağız lüzum olursa!
Cümleler bizim en büyük silahımız; gücümüz, erkimiz, dayımız, torpilimiz, referansımız… Yanlış olana, haksızlık yapana, adam kayırana, vicdanını unutana, şerri besleyip hayrı kovana, su-i zan sahiplerine, ezilenlere, hor görülenlere, hakir ve sefil olanlara, acizlere, herkese ve her şeye karşı mesuldür. Ve sevgiliye, güzel olanın şahikasına hem!
Tek sermayesi kelimeler olana dünyanın bütün mücevheratını getirseniz ne yazar? Tek övüncü dizeler ve satırlar olana dünyanın en üst makamlarını sunsanız neye yarar?

                Bunu idrak edebilen ve buna hayran olabilen kitleler vakti geldiğinde kahramanlarını da bir bir ortaya çıkarır. Bugün fikri ve kalbi zemini hazırlayıp yarın gerekli olan aksiyonu gerçekleştirmek için izdiham yaratacak denli memleketi baştan sona saracak denli cümleler sarf etmemiz gereklidir.
                İşte sevgili diye hitap ettiğimiz herkes! Bu yazı sizedir.
               "Kusura bakma sevgilim, heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.” demiş şairin biri. İşte sevgili seni ne denli sevdiğimin kanıtı… Sana senden daha kıymetli bir şeyi sunabilmek isterdim lakin bu dünyada senden bir tane daha yok! Ezikliğim çaresizliğimdendir, mahzunluğum gözlerine bakamamaktandır. Mahcubiyetim aşkta toy oluşumdandır. Hoş gör, aşk gör.
                 Sevgiliden daha güzel olanı nedir âşık için?
                 Seven için; daha tatlısı var mı sevgiliden gayri, daha vazgeçilmezi, uğruna her şeyi bir kalemde feda edebileceği, her şeyi yakıp yıkabileceği ikinci bir şahıs var mı? Bu oyunun başkahramanı sevgili; rolünü bihakkın yerine getiriyorsun.
                Sen zalimsin ben mazlum
                Sen hâkimsin ben mahkûm
                Sen avcısın ben av,
                Sen efendisin ben bende…
                Sen her şeysin ben hiçbir şey. De bana o zaman farkımız ne? Sen Firavunsun ben Musa, sen kuyusun ben Yusuf, sen dağsın ben Ferhat… Uzar bu telmihler, uzatmak istemiyorum lakin. Sen cümlesin ben nokta! Hep zıddı ile var olan sonunda bir olmaz mı? Sen aksın ben kara, sen paksın ben kir, sen göksün ben yer… Ahirde iki bir olmaz mı? İki gönül bir olunca yeryüzü yanardağ olur, iki akıl bir olunca yeryüzü infilak eder. İki ruh teke inerse kıyamet kopar. Ve her nesnenin bitiminde vuslat vardır. Yanardağın ardında soğuma vardır, infilakın ardında dirilme vardır. Paslanmanın ardında şahlanma vardır, tam saha pres tam saha pas… İşte muzaffer olmanın ince bir taktiği…
                 Uğruna her şeyden vazgeçebileceği ikinci bir can var mıdır yeryüzünde âşık için?
                  Kendi canından can vereceği, can katacağı, canını katık yapacağı, azık yapacağı, nevale edeceği… Başka bir can var mı? Gözyaşları için bütün bir âlemi ateşe verebilecek denli deli olanlar âşık değil de nedir? Duvarlara tırnaklarını geçirenler, ruhlarına jilet atanlar, aydınlıklarına karanlık serpenler, yollarına cam kırıkları döşeyenler, ayaklarını aşkın ateş seline daldıranlar, gözlerini bitimsiz çöllere kilitleyenler ve seslerini ıssızlığa verenler âşıklar değil de kimlerdir?

              "Bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını lakin aç idik yedik karanfilin parasını." demiş Yılmaz Güney. Yokluğu bildiği oranda sevmek mana kazanır, hiçliği idrak ettiği anda başlar varlık. Yokluk temelidir varlığın; ilk basamağı, son basamağım başı… Sevgili en değerli olan en kıymetli… Varlığı ile şad eden gönülleri, yokluğu ile hüzne salan.
                    “Hayat bize mutlu olma sansı vermedi sevgili. Biz kendimizden başka herkesin
üzüntüsünü üzüntümüz, acısını acımız yaptık çünkü… Dünyanın öbür ucunda, hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı. Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk. Yüreğimizin yufkalığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili. Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben, bütün hayatımda, hep üzüldüm, hem yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili… Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek… Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın…” demiş Yılmaz Güney
               Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili çünkü bizim gidip almamızı istiyordu. Yolculuk başladı bir kere. Heybenizde kelimeleriniz çok olsun. Saçacağınız dizeleriniz dilinizde eksik olmasın. Gönlünüzde hakkaniyet ve zarafet nakıs olmasın. Beyninizde ise “Şark’ın aklı piranesi ve Garb’ın bikri fikri” mahrum olmasın.(Doğu'nun tecrübeli aklı ile batı'nın taze fikirleri)
           İşte sevgili hayat bize mutlu olma şansı verdi; git al ve tepe tepe kullan.
           İhtimal ki kâmil olasın.
( Hayat Bize Mutlu Olma Şansı Vermedi başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 21.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu