Rabb’ine sığınan insan, hızla akan nehirde akıntıya kapılıp sürüklenmeyen bir yaprak gibidir. Ara sıra akıntının şiddetinden sarsılsa da, güçlüdür, sürüklenip gitmez. Allah ile kurduğu yakın ve kesintisiz bağlantı, ahirette de onu kıyamet gününün korkusundan ve sonsuz azaptan kurtarmaya vesile olur.

Şeytanın vesveselerine ve kışkırtmalarına uyan ve Allah’ı anmayan kişi ise şeytan nereye sürüklerse oraya gider. Bir nimet kaybı, eksiklik ya da zorlukla karşılaştığında, bunun Allah’ın imtihanı olduğunu düşünemez.

Sıkıntı ve ihtiyaç içinde edilen duaya icabet eden Allah, kuluna şahdamarından yakındır. Rabb’i bu kadar yakınken, insanın bu kadar uzak olması ne büyük yanılgıdır. Nefsinin bencil tutkularına takıldığı oranda insan şeytana yakın, Allah’tan ise o denli uzaktır. “Ben” diyen kişi zalimleşir, kendisine zulmeder, kendi elleriyle kendisini cezalandırır, mahveder ve ona kapılar açılmaz. Onların “... kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur’an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.” (Fussilet Suresi, 44)

Oysa insan Rabb’ini aşkla sevmek için gelir dünyaya. Allah’ın rızasını yaşamaya, Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmaya, Allah’a kul olmaya gelir.

Ruhundaki sevgiyi öldürmüş insanın o ölüyü diriltmesi, o sevgiyi açığa çıkarması gerekli. Allah aşkını ve Allah korkusunu hissetmeli. Bu duyguları içi titreyerek yaşayan insan dünyanın ve ahiretin tüm güzelliklerine kavuşur. Kalpten tam olarak Allah’a teslim olan insan, şeytanın kontrolünden çıkar; artık onu Rabb’i yönetir. Gönülden teslim olmak, sürekli derinliği, mutluluğu ve güzelliği yaşamaktır…

Güzel söz söylendiğinde Allah’a yakınlık artar. Güzel söz söylemek mümine özeldir. Sözün güzel olanını söyleyen insan Allah’ın tecellisini üzerinde görür. O’nun güzel isimleri insanda ne kadar tecelli ederse, kişi Rabb’ine o kadar yakınlaşır.

İnsan, Rabb’ini zikretmediği, O’ndan uzak olduğu an zayıf düşer. Kur’an’da, “Allah’ın nuru”nun, isminin yüceltilmesine izin verdiği evlerde olduğu ifade edilir. Allah’ın Kendisi’nin anılmasına izin vermesi çok önemlidir. O zaman Allah, Kendisi’ni zikreden kuluyla birliktedir.

İki kişi konuşurken üçüncüsü Allah’tır, üç kişi konuşurken dördüncüsü Allah’tır. O, sinelerin özündekini, gizlinin gizlisini bilir, her konuşulanı duyar, insanın her anını görür, içinden geçen her düşünceyi bilir. Uyanıkken, uyurken, yürürken, konuşurken, tek başına kaldığını zannettiği anda da Allah hep kulunun yanındadır.

Allah, teslim olsun diye kuluna hastalık verir, bela verir. Bunların tümü Allah’ın lütfudur; Kendisi’ni hatırlatır. İmtihan zamanında hep Allah’ı hatırlar insan, Rabb’ine yakın olur.

Ölümcül hastalığa yakalanmış ruh haliyle Allah’a yakın olmalı; kopmaz, sarsılmaz bir bağla bağlanmalı. O zaman ne evin, ne arabanın, ne de kariyerin önemi kalır. Samimi insan için Allah’a kul olmaya engel, Allah’a yakınlaşmaya da bir sınır yoktur.

Yakın olmayı reddeden insan, Rabb’ine ‘tesbit edilmiş günde’ kavuşacak, dünyada neye çaba harcadığını düşünüp-anlayacaktır.

Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir kavuşma-zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 48)
( Nehirdeki Yaprak Gibi başlıklı yazı fuatturker tarafından 8.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu