Geç kalmış baharın sıkıntısı vardı alemde….Gece boyu yağan yağmur yitirse de şiddetini...Zamansız soğuk hala insanın içine işliyordu. Birkaç güneş ışıltısına aldanıp erkenden açan kayısı, erik çiçekleri, kışın zalimliğine boyun eğmişlerdi. Rüzgarın hoyratlığı ile kopup dallarından uçuşuyorlardı gökyüzünde.

Şehrin bu arka caddesinden geçen geniş kapkara karayolu, yağmurdan ıslanmış, kenarlarda oluşan su birikintileri, her araç geçişinde küçük dalgalar oluşturuyordu. Yüz metre kadar ilerde kırmızıdan sarıya döner dönmez trafik ışıkları,deli taylar deli gaza yükleniyordu. Büyük usta şöförler.Tek yönlü ana cadde, iki dakika önce seyirlik halde iken, iki dakika sonra yarış pistine dönüyordu adeta.

Küçük bir market... Marketin yanında berber salonu...Onun yanında yine küçük bir manav... Onların önünde dolmuş durağı...Dolmuş durağında bekleyen Adam öfkeli, adam gergin...Kıvırcık saçları, bıyıkları, konuştukça görünen sararmış dişleri…Elinde sigarası.. Derin derin çekiyor.Homurtular halinde konuşuyor. Ara sıra işaret parmağı ile küllerini savurup, yeniden dumanı çekiyor ciğerlerine! Sert bir rüzgar, yanındaki pardösülü kadının eşarbını açıyor hafif.Kadın sıska, kadın çirkin…Boydan bir pardösü, kulaklarını içine alan bir başörtüsü… Yağmurdan ıslanmış ayakkabıları.…Kadın gözlerini kısmış, yüzünde bin keder, Otuzunu bulmamış daha ya çehresinde keskin çizgiler belirmeye başlamış.Sol elindeki kahverengi çantasını sağ eline alıyor, usulca açılan baş örtüsünü düzeltmeye çalışıyor.Yeniden yağmur çiselemeye başlıyor. Kadın gayri ihtiyari bir adım geri atıyor.Adam da bir adım geri geliyor.Adam konuşuyor, adam konuşuyor….Kadın susuyor, kadın susuyor… Adam konuştukça öfkeleniyor, Kaşlarını iyice çatıyor.

Sol cebindeki elini hızlı bir hamle ile çıkarıp, elinin tersi ile kadının suratına yapıştırıyor…. Kadın dişini sıkıyor.Adam hala konuşuyor. Kadının alt dudağından kan sızıyor. Dudağını dişlerinin arasına alıyor. Adam hala konuşuyor. Kadın gözünden süzülen yaşları eşarbının tersi ile siliyor. Kadın çarşı ortasında ağlamaktan utanıyor.

Kavşakta araçlara yeşil yanıyor, araçlar piste çıkmış gibi caddeye giriyor. Dolmuşun biri sağa sinyalini verip durağa giriyor. Kadın usulca dolmuşa biniyor. Adam şoför kapısına yanaşıyor. Şoföre kadının dolmuş parasını veriyor. Adam sol elini cebine sokuyor. Sigarasından derin bir nefes daha çekip izmariti savuruyor. Koca dağları ben yarattım nidası ile caddeden yukarı doğru yürümeye başlıyor…

 

( Enstantane başlıklı yazı V.AliKızıltepe tarafından 4.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu