“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?” diye soruyor şair. Dünyada eşi olmayan en büyük müdafaa savaşı Çanakkale, aynı zamanda dünyada eşine nadir rastlanılan bir kahramanlık destanıdır.

İngiliz - Fransız donanmalarından müteşekkil Birleşik Filo Çanakkale Boğazını geçerek Marmara’ya girerek İmparatorluğun başkenti İstanbul’u bir ay içinde ele geçirmeyi hedefliyordu. Aynı zamanda iç isyanla boğuşan Çarlık Rusya’sına yardım ederek müttefiklerini ayakta tutmak da bir diğer hedefleriydi. Bu hedefler ele geçirildiğinde ise Dünya savaşı kazanılmış olacak, 1918 de yapacaklarını 1915 de yapacaklardı. Ama hiç ummadıkları bir yerde planları suya düşmüş, donanmaları da Çanakkale Boğazında Türkün maneviyat kayalarına çarparak tuzla buz olmuştu.

Onlar kemiyetlerin büyülü dünyasına kapılmış bir vaziyette, gururun ve kibrin gözleri kör eden sarhoşluğu ile bataryalarımıza alevler kusarken, Çanakkale’de Müslüman Türkün iman, sabır ve inanç gibi keyfiyetleriyle mücehhez ruhu karşısında boş havai fişekler gibi sönüp gitti.  Asrın en son teknolojisi ile silahlandırılmış bu devasa ölüm makinelerine karşı karadaki bataryalarından demode toplar erkekçe karşılık veriyordu. Onlar sadece Dardanos bataryamıza 4000 mermi atarken bu ihtiyar toplar 1900 mermi ile karşı koyuyordu. Kaderin cilvesine bakınız ki bu ateş sağanağından Osmanlının bu bataryadaki dört topu hasar görürken sadece batan düşman gemilerinin üstündeki 44 topun hepsi birden Boğaz sularına gömülmüştü. İşte kemiyetler; bir kez daha keyfiyet karşısında, madde; bir kez daha mana karşısında eriyip gidiyordu.

 18 Mart Boğaz Muharebesi’nde, düşmanın 18 savaş gemisinden 7’si savaş dışında kalıyordu. Düşman filosunun mayın arama ve tarayıcıları, Nusret Mayın Gemsinin 11 mayın hattı üzerinde gizlice döşediği mayınlardan sadece bulabildiği üç adedini etkisiz hale getirebilmişti. Diğer mayınlar ise onların sonunu hazırlamaya yetecekti.

Çanakkale’nin aşılamayan çetin savunması karşısında pes edip yenilgi kabul eden düşman, yalnız denizden yapılacak zorlamalarla başarıya ulaşılamayacağı gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştı.

Artık bundan sonra kara harekâtı başlayacaktı. Bu harekâtta da evdeki hesap Çanakkale sırtlarında bozulacaktı. Böylece kibrin gözleri kör eden sarhoşluğu ile düşman düşlediği zaferi, Çanakkale Boğazının serin sularında Türk top ve mayınlarına, karada ise Türk süngüsüne terk ederek gerisingeri çekip gittiler.

Bu savaşlarda düşmana kahramanlık dersi veren Mehmetçik’in sahip olduğu iman, sabır, inanç bu dersin en önemli sırrıdır. Bu kahramanlık karşısında şairler yazdığı destanlarla ayrı bir renk katmışlardır.

Bunlardan birisi Necmettin Halil Onan’dır. Onun Gelibolu yamaçlarından o sahneleri yaşarcasına bizlere “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın / Bu toprak, bir devrin battığı yerdir” diyerek haykıran şiiri bunlardan birisidir.

Ama en büyük destan Mehmed Akif’in yazdığı destandır. “Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?” diye başlayan bu destanda bu savaştaki ruhun, inancın ve imanın şifrelerini okumak mümkündür.

“Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın? / “Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın” derken ne kadar da haklıdır.

“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber / Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber” derken o kahraman askeri en büyük mertebe ile müjdeliyordu.

 Zira siperinden çıktığı anda öleceğini bilerek ateşe atılan bu yiğitlerin gösterdiği kahramanlığı iman, inanç ve vatan sevgisi ile açıklayabilirsiniz. Onu bu sona gül bahçesine girercesine sevk eden en büyük amil, bin yılı aşkın müntesibi olduğu İslâm’dır Zira bu hali “Harpte asıl olan bilhassa maneviyattır. Bunun aksini kabul etmek; Çanakkale müdafaasının cinnet olduğuna hükmetmektir” sözleriyle açıklıyor Binbaşı Mehmed Nihad Bey.

Cinnet derecesinde inançlı, vatanperver olan bu asker, sağ kalırlarsa "gazi" ölürse "şehit" olacağını biliyordu. Bu cinnetin karşılığı ise inandığı Rabbi katında ona verilecek Cennet’ti.

Bu savaşta 19. Fırka kumandanı olarak Yarbay rütbesi ile bizzat savaşan Mustafa Kemal Paşa da askerimizin ruh halini şu sözlerle anlatıyordu:

 “Mütekâbil siperler arasında mesafemiz 8 metre; yani ölüm muhakkak!. Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor; ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıpta bir itidâl ve tevekkül ile biliyor musunuz? Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şâyân-ı hayret ve tebrik bir misâldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi’ni kazandıran bu yüksek ruhtur!”

Atatürk’ün bu sözleri çok manidardır ve bu günlerde "maneviyat gücünü" inkâr edenlere tam bir cevap niteliğindedir.

Bu arada söylenmesi gereken bir diğer nokta ise; Çanakkale’de bulunan sekiz tabyanın yedisinin Sultan II. Abdülhamid’İn emriyle onun zamanında yapılmış olmasıdır. Bu tabyalar onun uzak görüşlülüğü ile inşa edilerek adeta Çanakkale Boğazında kilit vazifesi yapmış, düşman donanmasına adım attırmamıştır. Diğer tabya da Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. 

Şehitlerimizin manevi huzuru önünde saygıyla eğiliyor, hepsine rahmet diliyorum.

Bu gün Türk Milleti olarak yediden yetmişe hepimizin en büyük ideali; şehitlerimize layık bir nesil olmak ve onlara layık nesiller yetiştirmek olmalıdır. Tüm askeri şehid düşen 57. Alay başta olmak üzere, Yahya Çavuşlar, Seyit Onbaşılar ve diğer şehid ve gazilerimiz bizlere haklarını helal etsinler.

 

Halit Yıldırım

 

( Çanakkale Ruhu başlıklı yazı Halit YILDIRIM tarafından 16.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu