Bir avcı tuzak yapmış,
Serçeyi yakalamış.
Eline aldığında
Dile gelmiş o anda.
Demiş ki: — İnsanoğlu,
Yaşadın dolu dolu,
Çok koyun, sığır yedin.
Hiçbir fayda görmedin.
Onlarla doymadın ki.
Etimde ne var sanki!
Beni bırak gideyim,
Sana öğüt vereyim.
İlkini avucunda,
İkinciyi şu damda,
Üçüncüyü de dalda...
Avcı “pekiyi” demiş,
Serçe şöyle söylemiş:
— Olmayacak bir şeye,
Kim söylerse söyleye,
Sakın ola inanma.
Tatlı sözlere kanma.
Avcı kuşu bırakmış,
Kuş öğüde başlamış:
— Geçmiş gitmiş şeylere,
Kapılma hayallere.
Bulunduğun devranın,
Yaşadığın zamanın,
İyi bil kıymetini,
Sakın üzme kendini...
Kuş uçup çıkmış dala,
Demiş ki: — Ah budala!
Anlasaydın avucunda,
İnci vardı karnımda.
Tam yüz dirhem kadardı,
İşine çok yarardı...
O ne büyük servetti,
Yazık elinden gitti!
Seni de, soyunu da,
Yaşatırdı dünyada.
Kısmet değilmiş artık,
Elden kaçırdın yazık...
Avcı dizine vurmuş,
Şapkasını savurmuş:
— Ah sana nasıl kandım,
Öğüdüne aldandım!
Bilemedim serçede,
Servet onun içinde.
Kuş demiş ki: — Vah sersem!
Ne kadar öğüt versem,
Yine sana yaramaz.
Söyle bana utanmaz!
Kaç dirhemlik bir kuşum?
Etim ne, nedir budum!
Hay zavallı derbeder,
İnci bende ne gezer!..
Avcı gözünü silmiş,
Serçeye şöyle demiş:
— Kurban olayım sana,
Güzel kuş söyle bana.
Neydi üçüncü öğüt?
Şahit olsun bu söğüt,
Sözünü tutacağım,
Ne dersen uyacağım...
Serçe demiş ki ona:
— Hiç ders olmadı sana.
İki öğüt vermiştim,
Hiç üzülme demiştim.
İkisini tutmadın,
Aklını kullanmadın.
Benden öğüt isteme,
Üçüncüyü bekleme...
Ahmet KARAASLAN (DEDEKORKUT38)
24/03/2002-TALAS
Yazarın
Sonraki Yazısı